Cuma, Ekim 29, 2010

Ocak üstü moka makinesi

Değişik kahvelere ve yapım tekniklerine meraklıyımdır. Zeyno ve Nils Hamburg'dan gelirken bana ocak üstü moka kahve makinası getirdiler. Nils detaylı olarak nasıl kullanacağımı anlattığı için ilk denemede gayet güzel sonuç aldım. Lavazza'dan espresso kahvesi aldım. İtalyanların moka ya da machinetta olarak hitap ettikleri bu alet 4 parçadan oluşuyor.



En altta bir su hanzesi(A), onun üstüne oturup hazneyi kapatan huni gibi bir aparat(B), bu parçanın üstüne oturan ince bir süzgeç(kahveyi bu süzgeçin üstünebastırarak koyuyorsunuz) ve hepsinin tepesini kapatan çaydanlık formatında, lastik contalı bir bölme(C). Su ısındıkça haznede oluşan basıncın etkisiyle aşağıdaki huniden yükselir, silindir ile süzgeç arasına konmuş kahve ile bütünleşir süzgeçten süzülmek suretiyle, üstteki delikli bölmeden çıkar ve en üstteki bölmenin içinde birikir. Yapılışı uzun sürmüyor. İçme suyu kullanmak, altaki hazneye hava deliğinin olduğu hizaya kadar su doldurmak ve ocaktayken kapağını açmamak gerekiyor.
Yanına likör ve çikolata çoook iyi gidiyor.

Pazartesi, Ekim 18, 2010

Balkan Gezisi

Edirne'den çıkıp hemen hemen her yerde ikişer gün kalıp bir iş+gezi turu yapacaktık. İlk durağımız Filibe oldu:

FİLİBE (PLOVDİV): Henüz Türkiye'den uzaklaşmadığınızı hissettiren küçük canlı bir kent. Bulgaristan'ın ikinci büyük şehri. Vardar nehri kenti ikiye bölüyor. Büyük, işlek bir caddesi var ve bu caddenin ortasında kazılarla gün ışığına çıkarılmış bir kütüphane kalıntısı bulunuyor. Bu caddede her tür cafe, bar ve restoran bulabilirsiniz. Bir şarap evinde mola verdik biraz. Et yemekleri ve chopska denilen (bir tür çoban salatası)salatası çok güzel.

Kahve ve birası güzel olan yerler de mevcut. Ayrıca fiyatı çok uygun. Mesela 2 bira ve 1 kahveye 5 TL etmeyecek bir para ödedik.

SOFYA: Filibe'den başent Sofya'ya geçtik. Burası Bulgaristan'ın Parisi sayılırmış(tiyatrolar ve konserler şehridir) ama ben Sofya'ya çok ısınamadım. Soğuk bir görüntüsü vardı. Gezip vakit geçirecek çok çeşitli mekanı yok. Yabancıların gece tek başına sokağa çıkmaması gereken bir yer. Lokantaların menülerinde et yemekleri çok yer tutuyor ama sebze çeşitleri de mevcut. Kaşkaval peyniri güzeldir. Burada ilk önce görülmesi gereken yer Sveti Aleksandır Nevski katedralidir .Burası Balkanların en büyük katedralidir. Parkları güzel. Dağcılık ve kayak merkezleri var. Ayrıca burada bir kadınlar pazarı var(Jenski Pazarot).Osmanlı şehzadelerinden Alaeddin Efendi'nin eskiden burada dükkanı varmış.

MANASTIR (Bitola); Makedonya'nın ikinci büyük şehridir. Dragor Nehri kıyısında kurulmuştur. Bizans devrinde burada çok manastır yapılmış. Mustafa Kemal'in okuduğu Askeri İdadi burada bulunuyor. İlk işimiz orayı gezmek oldu. Bina müze haline getirilmiş ve önemli bir kısmı Atatürk'e ayrılmış. Giysileri, kitapları ve madalyaları sergileniyor. CD'ler satılıyor. Atatürk'ün burada okurkenki halinin balmumundan yapılmış bir de heykeli var.


Bu binadan çıkıp ana caddeyi takip ettiğinizde trafiğe kapalı uzun bir caddeyi yürümeniz gerekiyor. Bu caddenin iki ucunda büyük iki meydan var. Cadde boyunca her zevke hitap edecek restoranlar mevcut. Güzel pizza ve bira çeşitleri tattık. Zatten bu gezide en çok dikkatimi çeken şey bira çeşitliliği ve yerel biralarının çok oluşuydu. Evde yapılan erik rakısını almanızı öneririm (şişesi 4 euro). Alkol derecesinin çok yüksek olduğunu söylemeliyim. Et ve köfte çeşitleri burada da bol. Ayrıca peynirleri de çok güzel. Dondurmalı ve muzlu krep tatlısı da lezizdi.
Bu cadde hava kararınca genç kız ve erkeklerin yürüyüş yaptığı mekan haline geliyor.
Manastır'da 1500'lerde yapılmış Yeni Cami ve Snt.Dimitri Kilisesi görülebilir.

ÜSKÜP (SKOPJE): Makedonya'nın başkentidir. Burada zamanında "yüz küp" altın gömülüymüş, adı buradan geliyormuş. Rahibe Teresa burada doğmuştur. Şehrin en yüksek tepesinde büyük bir haç vardır.  Vardar nehri buradan geçer ve tabi Vardar ovası da buradadır. Vardar Nehri'nin her iki yanı farklı güzelliktededir. Eski Üsküp ve yeni Üsküp olmak üzere. Daha gelişmiş yeri hristiyanların, geri kalmış bölgesi ise müslümanların sıklıka oturduğu yerlerdir.

 Nehrin üstündeki eski köprü muhteşemdir. Türk mahalelerinde turistik kumaş, çarık ve hediyelik satan dükkanlar var. Buranın köfte çeşitleri ve güveçte fasulyesi güzel. Değişik poğaçalar ve böreklerden tatmalısınız.Yerel bira burada da var.  Yahya Kemal Üsküp doğumludur.
PRİZREN ; Prizren'e gelirken yol boyunca yemyeşil ovalar ve tarlalar gördük. Prizren Kosova'nın bir şehri. Çok güzel ve küçük bir yer. Burada da şehrin ortasından nehir geçiyor. Türk işi köprüler çok güzel.

Kalesi gezilip görülmeli. Burada da et bol ve lezzetli. Çorba çeşitleri mutlaka denenmeli. Ama biraz beklemelisiniz. Çünkü çorba sipariş üzerine yeni yapılıyor. İncik güveci çok güzel. Kendi yaptıkları sucuk vs.den oluşan karışık et tabağı var. Bir de farklı bir mezeleri var. Sarı acı biber turşusunun içine koydukları lor-süzme yoğurt benzeri bir karışım var. Çok lezzetli ama biraz acı.



Bulgaristandan itibaren her yerde et yemeklerinin yanında ince doğranmış  lahana salatası da ikram ediyorlar. Burada Türkçe bilen çok.

BELGRAT: Sırbistan'ın başkenti ve en büyük şehridir. Belgrad, Beyaz kale demektir. Burada artık Avrupa'da olduğunuzu hissediyorsunuz. Tuna ve Sava Nehirleri burada birleşir. Çoğunluk Sırplardan oluşur. Hırvatlar azınlıktadır. Aziz Stephen Katedrali görülmeye değerdir. Aziz Sava Katedrali ise dünyanın en büyük Ortodoks kilisesiymiş. Uzun süren savaşlara rağmen tarihi yapıların nasıl korunduğuna hayret ettim. Kral Alexander bulvarı en çeşitli alışverişin yapılacağı yerdir.

Belgrad en güzel pizzanın, en ucuz etin ve en çok yerlere tükürenin bulunabildiği bir yermiş :-) Kabuksuz ayçiçeği, cevapcici (ya da cevapi), Sırp salatası meşhurdur. Bu cevapi (kebap) aslında İnegöl köftesi benzeri bir köftedir.

SARAYBOSNA: Bosna-Hersek'in başkentidir. Şehrin girişinde yemyeşil ormanlarla kaplı dağlar vardır. Yol boyunca sizi takip eden Miljacka Nehri şehrin içinden de geçer. Türklerin çoğunlukla yaşadığı bölüm olan Bascarsja'da el sanatları pazarları vardır. Gazi Hüsrev Paşa Camii ve Sarajevo katedralini görmelisiniz. Osmanlı'dan kalma evler, medrese ve türbeler çoktur. Saraybosna'daki Hünkar köprüsü üzerinde Arşidük Ferdinand bir suikaste kurban gitmiş ve I.Dünya Savaşı böylece başlamıştır. Nehir kenarındaki İnat Kuca'da (İnat Evi) yerel yemekler bulunur. Boza dedikleri içecekleri bizdeki boza gibi değil limonata benzeri bişeydir. Boşnak kahvesi istediğinizde küçük bir tepside cezve ve lokum eşliğinde getiriliyor. Ama tadı pek alıştığımız türden değil. Bu kahve takımından bir tane aldım.

Burada da ayran var ama farklı ikram ediliyor. Bir bardak yoğurt, uzun saplı kaşık ve su geliyor. Siz kendiniz yoğurda su ekleye ekleye içiyorsunuz.

MOSTAR: Yol boyunca sakin göl kenarlarından, yemyeşil arazilerden geçtik ve Mostar'a geldik. Hersek bölgesinin en büyük şehridir. Burada da hristiyan ve müslüman mahalleleri ayrı. Savaşın izleri hala duruyor. Yıkık binalar ya da mermi izleri. Mostar köprüsü aslına uygun yeniden yapılmış ve harika bir köprü.

 Köprünün her iki yakasındaki evler çok güzel. Köprünün altından akan nehir o kadar berrak ve temizki inanamıyorsunuz. Burada birkaç saatte bir turistlerin ilgisini çekmek için bir genç köprüden suya atlıyor. Yılın belli zamanında Mostar'lı gençler cesaretlerini kanıtlamak için buradan atlarmış. Nehir kenarında balık tutanlar ve şirin cafeler var. Burada ezan çok kısık sesle ve adeta mırıldanır gibi okunuyor.

TRAVNİK: Bosna-Hersek'in merkezinde bir kent. Yeşillikler içinde, tepesinde kalesi olan bir kent. Osmanlı zamanında buradan çok vezir çıktığı için vezirler kenti denilirmiş.

ZAGREP: Hırvatistan'ın başkenti ve en kalabalık şehri. Avrupai bir kenttir. Tüm yapılar ve katedraller gözalıcı. Ben Jelacic Meydanı şehrin kalbidir. Snt. Mark katedrali her taraftan görülebilecek yüksekliktedir.

 Balkanlara göre pahalı bir şehir. Ama eşcinsellerin rahatça yaşayabileceği özgürlükler şehriymiş. Dondurması meşhur olan Zagrep'de sütsüz kahve bulmak zor gibi. Domuz eti ve köfteleri buranın en çok bulunan yiyecekleri.
PECS: Macaristan'ın eski dokusunun korunduğu, 2010 Avrupa Kültür başkentlerinden biri olan Pecs'de çok güzel gezinti caddeleri var. Burada şatafatlı binalar sıralı. Caddelerin taş mozaikleri bile korunmuş.

Kendi bira çeşitleri olan Pecs'de hindi eti de bol bulunuyor. Macar salamı bizim bildiğimizden biraz farklı. Çöp şiş ve cağ kebabı benzeri etleri var. Gece 11'den sonra pekçok yer kapanıyor. 1-2 pub açık. Çok ihtişamlı bir sinema salonu var. Burada bir cami kiliseye çevrilmiş ve üzerindeki alem korunmuş sadece üstüne haç eklenmiş.

Yazı ve fotoğraflar: Okan ÖVET