Pazar, Şubat 19, 2012

Mutfak tüyoları


Benim mutfağımda işlerimi kolaylaştıran birkaç detayı sizinle paylaşmak istiyorum. Faydası olursa sevinirim...
1-Kuru fasulye, nohut veya yaptığınız herhangi bir sulu yemeğin suyunun kendi halinde yani duru olduğunu gördüğünüzde hemen içinden bir kepçe alıp bir kasede blendırdan geçirip ya da çatalla ezip tekrar içine boşatın ve karıştırın.
2-Yağlı kağıt yani parşömen kağıdı tepsinin köşelerine hiç denk gelmez, ya da yuvarlak kalıba bir türlü oturtamazsınız ya işte bunun için kağıdı elinizle buruşturup musluğun altına tutup iyice ıslatın ve sıkın. Elastik kumaş gibi olur, istediğiniz şekil tepsi veya kalıba kolayca yayıp sonra yağlayın.
3-Et veya sebze suyunu hazırladıktan sonra bölmeli buz poşetlerine koyup derin dondurucuda saklayın. Kullanacağınız zaman istediğiniz kadarını poşetten çıkarıp kullanın.

4-Makarnanın suyunu aynı gün yapacağınız çorbanızda kullanabilirsiniz. Aynı zamanda besleyici de.
5-Nar gibi kızarmış, ağızda dağılan tavuk istiyorsanız; tuzla ovduğunuz bütün bir tavuğu kapaklı çelik tencereye koyun, üzerine bir limon sıkın, kapağını kapatın, önce orta sonra kısık ateşte ağır ağır pişirin.Hiç su ve yağ.koymanıza gerek yok. Bir ara tavuğu çevirin. Limonun ekşiliği kalmıyor. Ayrıca pişmesine yakın bir soğanı dilimleyip içine atın beraber pişsinler. Soğan da çok lezzet verir.
6-Buzdolabınızda hoşa gitmeyen koku varsa ya karbonatlı su ile içini silin ya da içine bir çay tabağı ile bir kaşık kahve koyun, birkaç gün bekleyin kokuyu alacaktır.
7-Bulaşık süngerini mikrodalgada 15 saniye tutun üzerindeki bakteriler ölecektir.
8-Tereyağını oda ısısında yumuşatıp içine kekik, ince çekilmiş biberiye veya kişniş (ya da kavrulmuş susam, çörekotu da olur, zevkinize göre çeşitlendirin) ekleyip karıştırın streçin üzerine yayıp rulo haline getirin ve buzdolabında bekletin. İstediğinizde çıkarıp dilim dilim kesin ve kullanın. Kahvaltıda veya çorbanın yanına sıcak ekmekle çok iyi gidiyor.
9-Vişne, siyah erik, ananas gibi meyveleri blendırda iyice püre haline getirip (ya da nar, portakal, taze naneli limon suyunu veya limon kabuğunu) buz poşetine ya da buz kalıbına koyun. Lazım olduğunda buzluktan çıkarıp meyve suyunuza,sodanıza veya meyve kokteyline eklersiniz.
10-Artan kek ve kurabiyelerinizi hemen tüketmek zorunda değilsiniz. Kapaklı bir kapta derin dondurucuya koyun. Kullanmadan 2 saat önce çıkarmanız yeterli.
11-Soğan ve sarmısağın kesme tahtası ayrı olursa kokusu diğer yiyeceklere bulaşmaz. Hatta küçük cam kesme tahtaları bu iş için ideal bence. Sarmısağı çürümeden saklamak için (eğer yağını da kullanmayacaksam) yağın içinde bekletmeyi sevmiyorum, onun yerine soyup, küçük plastik bir kapta ya da kilitli buzdolabı poşetinde derin dondurucuya koymayı tercih ediyorum.
12- Soğanı kesmeden önce 4-5 dk buzlukta tutun, çıkardıktan hemen sonra çok keskin bir bıçakla kesin böylece gözleriniz yaşarmaz.
13-Bayatlamış ya da kurumuş ekmeği nemli bir beze sarıp mikrodalgada ısıtın taptaze olacaktır.
14-Arada bir mutfak tezgahınızı karbonat  ve 2-3 damla limonla ovun. Kimyasal olmadan hijyen sağlarsınız.
15-Bulaşık makinesine parlatıcı koymam ama arada bir parlatıcı gözüne sirke koyarım. Bazen üst sepete kesik tarafı aşağı gelecek şekilde kullanılmış limon koyarım. Hem makinenin içi güzel kokuyor hem de bulaşıklar parlıyor.
16-İki-üç dilim kekiniz mi kaldı ya da bir kaç tatlı kurabiye veya kek kabarmadı, atmayın sakın. Robottan geçirip iyice unufak edin. İçine kuru üzüm, tarçın, haşlanmış renelenmiş bir havuç, biraz eritilmiş çikolata, ceviz ya da fındık parçaları ve portakal kabuğu rendesi koyun (bunların hepsi olmasa da olur, zevkinize göre çeşitlendirin). Yoğurun, ufak toplar yapıp kakao veya hindistan cevizinin içinde yuvarlayın.Ya da milföy hamurunu sarıp dilim dilim yapıp fırında az pişirin. (Pastaneler kalan kekleri ne yapıyor sanıyorsunuz? :-)

17-Fırında kremalı patates yaparken patatesleri 10 dk tuzlu suda haşlayıp öyle koyun krema ile fırına. Ayrıca haşlama suyuna küçük bir diş sarmısak atarsanız daha lezzetli olur.
Aklıma ilk gelenler bunlar, işinize yaraması dileğimle :-)
kabarık kekli, tane tane pilavlı, hoş sohbetli, yoğun telveli, ağız tadlı günler dilerim.

Cuma, Şubat 10, 2012

Georges Perec, Şeyler

Yüz sayfalık ince bir kitap ama üzerinde düşünülecek-açılacak parantezlerle ve yazılacak yüzlerce yorum sayfasıyla- oldukça"kalın" bir kitap.
Hayatımızdaki şeyler... Bizim için birer araç mı yoksa amaç mı?Onlar için mi yaşıyoruz yoksa onlarla hayatımızı mı kolaylaştırıyoruz?
Pek çok insan rahat yaşamak ister, aradığı herşey elinin altında olsun cebinde harcamak isteyeceği kadar para olsun ister sanırım. İmkansızlıklar içinde yoklukla mücadele etmek istemeyiz. Para hayatımızın her yerinde. Ama para ne işe yarar? Satın aldığımız şeylerin kölesi olmaya mı?

Hayatımızı saran pek çok eşya var. (Günün birinde çok sade yaşamaktan bahsederiz, belki bir köy evinde, ama bunu kaç kişi başarabilir?) Bence bir eşyanın varlığı ile mutlu olmak, alttan alta ona sahip olduğun için gururlanmak, çaktırmadan markası ya da fiyatından dem vurmak başka, o eşyayı-nesneyi sadece hayatını kolaylaştırdığı için, estetik bulduğun için, tadını beğendiğin için almak ve kullanmak başka şey. Mesela ihtiyacın yokken, sırf herkeste var diye, moda diye, pahallı ya da marka diye bir ayakkabı almak ve bunu kullanırken  başkalarına göstermekten ince bir zevk almak gibi.

Bir yerde okumuştum "istikbal showroomundaymış gibi evler" tabirini. Evlenen gençlerin mecburmuş gibi yatak-yemek-oturma odası takımını, en ince ayrıntısına kadar yemek,kahvaltı,nevresim, bardak vs. takımlarını alıp, belki de çoğunu kullanmayacakları şeylerle evlerini doldurmaları, sürekli şu bunu almış, şurda ucuzaymış şekli muhabbetler, belki ömründe 3 kez kulanılacak misafir takımları, hiç kullanılmayack malibu bardakları (:-) ...Bunun için aylarca çalışır, maaşının iki katı fiyatına kameralı bilmem neli cep telefonu alır iki yıl taksidini öder. Ya da biraz daha iyi kazananlar, ünlülerin gittiği mekanlara takılma, onlar gibi giyinmeye ya da onların dergilerde çıkan evleri gibi evlere ve mobilyalara sahip olmaya çalışırlar. Perec'nin dediği gibi "çantasında bir saat metro bileti ararken bilmem kaç dolarlık ipek gömlek giyerler, evinde soslu bir tavuk yapamazken, son derece zevksiz beslenirken pahalı restoranlara sanki hep oralarda yaşıyormuşçasına giderler ve bundan mutlu olup kendilerini kandırırlar"
"...Zengin olmayı isterlerdi. Zengin olmayı bileceklerini sanıyorlardı. Zengin insanlar gibi giyinmeyi, gülümsemeyi, bakmayı bilecelerdi..." syf.15

Hiç unutmuyorum bir arkadaşım evlenmeden önce o kadar çok şey almıştı ki evlenirken "evini dizdiğinde" bazı şeylerin aynısından iki tane aldığını ya da bir eve bir tane gerekecek şeyden farklı renk ve modellerde bir kaç tane aldığını ve bunların da çoğunun birbiri ile uyumsuz olduğunu farkedip koliyle dolaba kaldırmış ya da birilerine hediye vermişti. Aynı arkadaşım ben evlenirken salona vitrin ya da orta sehpası almayışıma çok şaşırmıştı. Kullanmayacağım şeyi neden alayım?
Yaşadığımız ülkenin ekonomik durumunun güvenilmezliği ve emekliliğinde rahat etme arzusu yüzünden "bir evim olsun" diye çalışıp bazı şeylerden ödün vermeyi anlarım, ama başka hiçir eşya hayatımızda vazgeçilmez ve çok gerekli olmamalı.
Bakın romandan pek bahsetmeme gerek kalmadı. Son zamanlarda ara ara düşündüğüm bir konuydu bu zaten. Paylaşayım istedim. Konuyu anlamışsınızdır böylece, ve kitabı çok beğendiğimi :-)
 Romanda genç bir çift Jerome'la Sylvie, özgürlüklerinden hiç ödün vermeden herşeye sahip olmayı düşlerler. Oysa öğrencilikten çıkıp daracık odalardan, "bir pantolon, bir kazak"tan, kötü yemekhane yemeklerinden kurtulmanın ve düşledikleri yaşama ulaşmanın bir bedeli vardır. Nesnelerle örülü yaşam giderek daha da ulaşılmaz bir imgeye dönüşür...


Georges Perec, (1936-1982). Fransız sosyolog ve edebiyatçıdır. II.Dünya Savaşı'nda henüz 3 yaşındayken babasını kaybetti. Annesinin Auschwitz kampında öldüğü öğrenildi. Akrabaları tarafından büyütüldü. İlk romanı Les Choses 1965'de yayınlandı. Yirmiye yakın kitap yazdı. 1969'da yayınlanan La Disparition (Kayboluş) adlı romanını hiç E harfi kullanmadan yazdı.
Georges Perec, Şeyler, Çev:Sevgi Tamgüç, Metis Yayınları, 4. basım.

Karabatak Cafe, Karaköy

Yeni bir cafe keşfetmek ve oradaki kahvenin tadına bakmak bir kahve meraklsı olarak çok hoşuma gidiyor. Bu merak hobilerim arasına girdi diyebilirim. Bir yere gittiğimde o yerin yakınlarında oturup bişeyler içebileceğim sakin ve kahvesi güzel mekanları bilmek isterim.




















Bu cafeyi bir ev dekorasyon dergisinde görmüştüm. Buraya genelde civardaki sanat ve sergi mekanlarına gelenler ya da yabancı uyruklular takılıyormuş. Boş vaktimde gidip bir saat oturdum. Ortam çok güzel. Çok hoş detaylar var.Çalan müzikler güzel. Hava soğukken içerisi insanın içini ısıtıyor. Hafta içi öğlen vakti kimse yoktu. Rahat rahat birşeyler okudum.
İkinci gidişimde de pankek yedim. Biraz süngerimsi geldi bana ama yanındaki meyve, nutella ve akçaağaç şurubu ikramlarıyla lezzetli oldu.

 
Ve harika Sacher Torte...
 

 Kullandıkları kahve markası Julius Meinl.Viyana'da oldukça sık tüketilen bir marka. Beğendim. İçimi çok yumuşak. Kruvsan ve cheesecake de güzeldi.
Yolunuz Karaköy'e düşerse Karabatak cafeye uğramanızı tavsiye ederim.


Cuma, Şubat 03, 2012

Mademki evde mahsur kaldık(2) o zaman hamburgerimizi kendimiz yapalım :-)

Eveet bu da en güzel hamburger tarifi bence...Çünkü çok kolay.
Dana ve koyun kıymasını eşit oranda karıştırın.Köftenin içine hiçbir şey eklemeyin sadece,tombulca yapın ve kızgın tavaya koymadan üzerine bol tuz ve karabiber ekip sıvazlayın (içine tuz koyarsanız suyunu çeker). Sonra burgerinizin içine füme salam, kaşar, marul, soğan, domates ne isterseniz koyun.
Afiyet olsun. (Dışardan aldığımız iki hamburger fiyatına 5 tane ve bol etli ve daha lezzetli oldu.)

evde hamburger yapımı, en güzel hamburger, hamburger yapalım

Çarşamba, Şubat 01, 2012

Mademki evde mahsur kaldık (1), o zaman kısa bir nargile keyfi yapalım...

Nargileyi kızım doğmadan önce veya daha da önceleri (yani evlenmeden önce)iki ayda bir içerdim. Çorlulu Ali Paşa'da(Erenler) veya Tophanede veya duruma göre başka yerlerde. Arkadaşlarla giderdik. Elmalı nargilenin yanına elma çayı veya Türk kahvesi çok güzel gider. Eşim 2-3 ay önce "madem dışarda içemiyoruz (kızımızdan dolayı en azından beraber gidemiyoruz)eve alalım"dedi. Ben çok saçma buldum bu fikri ve hemen itiraz ettim. Şöyle düşündüm "şimdi eve alırsak her gün içer, temizlemesi zor olur, ". Ama fazla direnemedim, düşündüğüm gibi olmadı da zaten. Mercan'dan aldık nargilemizi ve malzemelerini. Ben elmalı severim ama eşim nargile konusunda farklı tatlara açıktır.
Dün kar nedeniyle evden dışarı çıkamayınca hadi yakıp kapalı balkonda nöbetleşe içelim dedik. İyi de yaptık. Benim için kısa ama keyifliydi.
Nargile birkaç yıldır çok popüler ama her yer iyi yapmıyor. Bence iyi yerde içilmeli yoksa keyiften çok eziyet olur.
Nargile nedir? Doğu kültürünün bir parçası olan nargileyi ilk kez Hintliler, hindistancevizinin içini boşaltıp kabuğuna kamış sokarak yapmışlar. Zaten nargil, Farsça'da hindistancevizi demek. Çok sonraları çini ve cam gövdeli nargileler yapıldı. Osmanlılar bu kültürü İranlılar ve Araplardan aldılar. (Hürriyet)