Salı, Temmuz 31, 2012

Domates Dolması


Yaz günleri için pratik bir tarifi sizlerle paylaşayım istedim.
Malzemeler:
-6 adet orta boy domates
-1 soğan
-8-10 adet mantar
-4 adet yeşil biber
-kaşar peyniri
-dereotu, maydonoz
-tuz, karabiber.
(içine tavuk eti veya kıyma da koyabilirsiniz)
Domatesleri üstten kapak gibi kesin ve içindeki çekirdekli sulu kısmı kaşıka oyun. Soğan, mantar ve biberi tavada tuz ve kararbiberle kavurun. İsterseniz domateslerin içinden çıkardığınız kısmı da ekleyin. Pişince dereotu ve maydonozu da ekleyin. Domateslerin içine doldurup üzerine kaşar peyniri dilimi koyun. Fırında 4-5 dakika tutun. Yeşilliklerle servis edin.
Afiyet olsun...

Cuma, Temmuz 27, 2012

Mısır Çarşısı ve Çevresi Gezmesi















Mısır Çarşısı Eminönü'nde Yeni Cami'nin arkasında Çiçek Pazarı'nın yanında 1660 yılında Turhan Sultan (Osmanlı'da 34 yıl yani en uzun süre Valide Sultanlık yapan kadın) tarafından yaptırılmış en eski çarşılardan biridir. (Yeni Çarşı ya da Valide Çarşısı da denilirmiş).

Bir rivayete göre Mısr'dan getirilien baharatlar -daha çok- satıldığı için bir başka rivayete göre de Mısır'dan alınan vergilerle inşa edildiği için Mısır Çarşısı denilmiştir. L şeklindeki yapının altı kapısı vardır. Çarşı’nın uzun ve kısa kollarının birleştiği alan “dua meydanı” diye anılır. Burada bir ezan köşkü bulunmaktadır. Lonca vaizi burada esnafa seslenerek dua edermiş.
Bizans zamanında da burada bir çarşı mevcutmuş. Mısır Çarşısı bunun kalıntıları üzerine yapılmış. Eskiden sadace baharat değil çeşitli ilaçlar da satılırmış. Şimdi ise aktarların dışında, kuyumcular ve hediyelik eşya satan dükkanlar da var.
Ana girişin üstünde en iyi geleneksel lokantalardan olan Pandeli vardır.(öğlenleri açık) Çarşı'nın Yeni Cami'ye bakan tarafında Çiçek ve tohumlarının ve hatta ev hayvanlarının satıldığı Çiçek Pazarı, batıya bakan tarafta da peynir ve manav dükkanları vardır.


Yeni Cami'nin ise ilginç bir yapım öyküsü var. Camiiyi yaptırmak isteyen Safiye Sultan'dır. Hatta inşasına başlayan da mimar Davut Ağa. Ancak mimar ölünce başka bir mimar devralır ancak bu defa da padişah III.Mehmet ölür ve camiye devam edilemez. Safiye Sultan'da ölünce aradan 50 yıl geçer ve Mısır Çarşısı'nı da inşa ettiren  Turhan Sultan yarım kalmış inşaatı tamamlatmaya karar verir. Böylece 1663'te cami tamamlanır. Yapıldığında deniz kıyısında ve bu kadar büyük olan bir yapının temelleri de sağlam olmalıydı bu nedenle büyükçe bir yükselti üzerine oturtulmuştur.

Türkçe'de yiyecek gelen hanlardan üçüne kapan denir. Bunlar Yağkapanı, Balkapanı ve Unkapanı'dır. Osmanlılının çeşitli yerlerinden gelen balların biriktiği Balkapanı Mısır Çarşısının arka çaprazında Hasırcılar Sokağında bulunur. Klasik kervansaray tipinde yapılmıştır.

Ortasında geniş bir avlu var. İlginç yanı mahzenidir. Buraya ortada duran küçük tek katlı yapıdan girilir. Mahzen 6.yüzyıldan kalma Bizans eseridir.  Daha da ilginç olan şey burası özel mülktür. Aslında restore edilse çok güzel bir tarihi yapı olacakken eşyaların yığıldığı çirkin depolar, eski duvar kalıntılarının üstüne betonların döküldüğü garip bir yer olarak kalmış.
Hasırcılar Caddesi benim gezmeyi çok sevdiğim bir yer. Ne ararsanız var.  Caddeye Mısır Çarşısı'nın yan kapısından çıkarsanız mis gibi Kuru Kahveci Mehmet Efendi'nin dükkanı karşılar sizi.






















Tahmis Sokakla kesişen yerdeki bu dükkan Mehmet Efendi'nin babası tarafından açılmış. Mehmet Efendi Süleymaniye Medresesi'ni (dönemin en iyi medreselerinden) bitirip 1871'de babasının işinin başına geçer. Ancak o babasının çiğ olarak sattığı kahve çekirdeklerini kavurup öğütür ve öyle satar. Bugün üçüncü kuşak işletmekte ve tüm dünyaya ürün satmaktadır. Yanından geçerken birkaç paket almadan dönmeyin derim.


























Sokakta ilerlerken en ilgimi çeken dükkanlardan biri Nüans (Fermo'da var ama o bu sokak da değil ileride aradan gidiliyor) çünkü burası pasta malzemeleri satıyor. Neyse bu sokakta lokumcular, çerezciler, doğumgünü ve parti süsleri satan dükkanlar, kantarcılar, bıçakçılar, hediyelik eşyacılar, hasırcılar vs...var. (buradaki kantarcılar Osmanlı'dan beri var ve ülkenin her yerinden buraya gelinirmiş)

Yorulunca bir bardak ayran içip pide yemek için ya da tatlıcılarda mola verebilirsiniz.


Salı, Temmuz 24, 2012

Pratik ve Sağlıklı Çocuk Yemekleri

Balık Yemeği
Bebek ve küçük çocuklar için yemek çeşidi üretmek zordur. Yemeğe başladığı ilk aylarda hazmı kolay ve gaz yapmayacak, alerjik olmayan gıdalarla başlar yavaş yavaş yeni gıdalar eklersiniz. Bir yaşına geldiğinde hemen hemen sizin yediğiniz herşeyi yiyebilir.















Bu tarif balığa yeni başlayacaklar için ideal. Ben somon kullanıyorum ama bence herhangi bir balıkla da olur.
Malzemeler; (bir öğün için)
-Bir yemek kaşığı büyüklüğünde (dilim somonun 1/5'i kadar) somon
-1 tatlı kaşığı pirinç
-1 çay kaşığı çok ince doğranmış kırmızı biber
-1 çay kaşığı ince doğranmış maydanoz
-1 çay kaşığı irmik
-yarım havuç
-1 çay bardağı sıcak su
-zeytinyağı, tuz, karabiber.
somonun varsa kılçığını ve derisinindeki pulları ayıklayıp zeytinyağında iki tarafını da birer dakika kızartın. Diğer malzemeleri, suyu, tuzu ve karabiberi  ekleyin. Pirinç ve havuç yumuşayana kadar kısık ateşte pişirin. Maydanozu altını kapatınca ekleyip kapağını kapatın.
(irmik besleyici ve suyun duru olmasını engelliyor, tuz ve karabiber de çok az eklenirse lezzeti arttırır)
Sebze Çorbası:
malzemeler;
-rendelenmiş yarım havuç
-2 yemek kaşığı pirinç
-ince kıyılmış 1 kırmızı tatlı biber
-yarım pırasa-ince kıyılmış
-isteğe göre 1 yaprak kıyılmış pazı
malzemeleri 2 bardak et veya tavuk suyu ile pişirin. 1 yumurta ve 2 kaşık yoğurt ile terbiyesini yapın. (tavuk veya et suyu kullanılmayabilir, İnce kıyılmış patates eklenebilir.)





 


Yeşil mercimekli tavuklu bulgur pilavı;
-1 fincan bulgur
-1 yemek kaşığı haşlanmış mercimek
-2 fincan tavuk suyu
-yarım fincan küçük parçalara ayrılmış tavuk eti
*soğan ve sarımsağı tereyağı-zeytinyağı karışımında pişirin 1 tatlı kaşığı salça ekleyin.Diğer malzemeleri karıştırın,tuz ekleyip kısık ateşte pişirin.
*bulgur çok besleyici ve faydalıdır. Barsakları çalıştırır.

Diğer tarif de arkadaşım Feray'dan. Onun da dünyalar güzeli kızı Masal için yaptığı çorba.

Terbiyeli İncik Çorbası:
-2 kaşık tereyağı
-2 tepeleme kaşık un
-3 kaşık yoğurt
-iki haşlanmış incik suyu ve eti
-1 yumurta
-tuz, karabiber ve nane
-ben bir kaşık pirinç ekledim bu tarife

İncikleri 2 bardak suda düdüklüde pişirdim. Etlerini ayıklayıp iyice kıydım. Tereyağında unu çevirip 2 bardak soğuk su ekledim tel çırpıcı ile iyiyce açtım. Yumurtayı yoğurt ile çırpıp ekledim. Et suyunu, pirinci, tuz ve azcık nane ile karabiberi ekledim. Pişerken ince kıyılmış eti de ekledim.. Harika oldu.







Bebek Yemekleri , Çocuk Yemekleri

İstanbul Hakkında (pek) Bilinmeyenler

-İstanbul'daki en eski cami Galata'daki Arap Camiidir. 1300 yıllık bu cami İstanbul'u işgal için gelen ve bir süre burada kalan araplar tarafından yapılmıştır. Osmanlı döneminde yapılan ilk cami ise Eyüp Sultan'dır. Yapım yılı 1458.
-İstanbul'da hatta Türkiye'de yapılmış ilk ulusal anıt ise şişli'deki Abide-i Hürriyettir. 31 Mart Vakasında ölen hürriyet şehitleri anısına yapılmıştır. Top namlusu şeklinde yapılmış abide mermerden bir kaidenin üstüne diklemesine oturtulmuştur.

-İstanbul'da araba ile (tabiki at ile çekilen arabalar) gezmek 1850'lere kadar (padişah ve ailesi dışında) sadece şeyhülislam ve sadrazama verilmiş bir ayrıcalıktı. 1900'lerde yavaş yavaş bu ulaşım aracını halk kullanmaya başlasa da kadınların ve gayrımüslimlerin binmesi pek hoş görülmezdi.
-Beyoğlu ilk kez 1856-57’de aydınlatıldı. O güne dek İstanbul geceleri kapkaraydı. Sadece belirli günlerde ve Ramazan gecelerinde bazı meydanlar ile önemli geçiş yerleri, katrana batırılmış bezlerin yakılmasıyla aydınlatılırdı. (Haldun Hürel, İstanbul'u Geziyorum Gözlerim Açık)
-İstanbul’da ilk otomobil, 1895’te Basra mebusu Zehirzade Ahmet Paşa tarafından kullanıldı.
-İstanbul'un hatta Türkiye'nin uluslararası standartlardaki en büyük deniz feneri Şile'de bulunan deniz feneridir.
-İstanbul'daki ilk hapishane Ayvansaray'dki Anemas Zindanıdır.
-İstanbul'da ilk kahvehaneyi 1552 (veya 1554) yılında Tahtakale'de Halepli Hakem ile Suriyeli Şems açtı. Kente ilk kahve de 1551 yılında getirildi.
-İstanbul'da ilk trafik kazası, 1912 yılında, bugünkü Şişli Camii önünde oldu. İtalyan elçiliğinin şoförü, bir Arnavuta çarparak yaralamış kazayı yaptıktan sonra kaçmaya çalışmış ama Pangaltı'da arabasıyla giderken yakalanmıştır.
-İstanbul'da İlk Türkçe ezan, 30 Ocak 1932 tarihinde Hafız Rıfat Bey tarafından Fatih Camiinde ikindi vakti okunmuştur.
-İstanbul'da ilk grev, Beyoğlu telgraf işçileri tarafından 1872 yılında yapılmıştır.
-İstanbul'daki en büyük ahşap yapı Büyükada`nın en yüksek mevkiinde bulunan Rum Yetimhanesidir.
İstanbul'un İlkleri, İstanbul Hakkında İlginç Bilgiler

Cumartesi, Temmuz 21, 2012

Osman Hamdi Bey

Bazı insanlar vardır anlatmaya nereden başlayacağınızı bilemezsiniz...Osman Hamdi Bey onlardan biridir. Belki adını hiç duymadınız. Ben mesleğim gereği biliyorum ama herkesin bilmesini isterim. Günümüzde Osman Hamdi Bey gibilerine "girişimci" diyorlar. Ama o "kar elde etmek isteyen girişimcilerden" değil.
İstanbul Arkeoloji Müzesi'ne hiç gittiniz mi? İstanbul'da oturup gitmedim diyorsanız bence mutlaka "yapılacaklar listesine" ekleyin. Osman Hamdi Bey günümüzdeki İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin kurucusudur. Türkiye'de müze binası olarak inşa edilmiş ilk yapıdır bu bina aynı zamanda. Kurmakla kalmamış buradaki pek çok eseri toplamıştır. 29 yıl müdürlüğünü yaptığı müzeyi dünyanın sayılı müzelerinden biri yapmıştır.
1883'te Nemrut Dağı'nda yürüttüğü keşif çalışması Osmanlı Arkeolojisinin dönüm noktası kabul edilir. Orada işçilerle beraber 10 gün kar küremiş ve müze için kalıplar yapıp fotoğraf çekmiştir.

1887'de Lübnan'daki Sayda'dan 17 lahitle dönmüştür ki meşhur İskender Lahdi ve Ağlayan Kadınlar Lahdi bunlardan ikisidir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun yurtdışına öğrenim görmesi için yolladığı ilk dört öğrenciden biri olan (ve daha sonra sadrazamlığa kadar yükselecek olan) İbrahim Edhem Paşa'nın oğlu olan Osman Hamdi Bey, Paris'e hukuk eğitimi almak için gider ancak güzel sanatlara duyduğu ilgi nedeniyle resim ve arkeoloji dersleri alır. (oniki yıl kalır)
İstanbul'a döndükten sonra Saray Protokol Müdürü olur. Daha sonra 1875'de İstanbul'un ilk şehremini olur (ilk belediye başkanı)
Arkeoloji Müzesi'ne müdür olduktan sonra Osmanlı'daki eserlerin dışarıya kaçırılmasını engeleyecek yasalar için uğraşır. Arkeolojik kazıları tek elden yürütür.
İlk güzel sanatlar fakültesi sayılan Sanayi-i Nefise'yi açar. (şimdiki Eski Şark Eserleri Müzesi binasında) Günümüzde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi olarak devam eder.
Yaptığı resimlerle üne kavuşan Osman Hamdi Bey, figürlü kompozisyonlar ve porteler üzerinde çalışarak Türk resminde ilk kez figür kullanan ressamdır. Resimlerinde mimari detayları sık sık kullanır. Ayrıca çeşitli kıyafet ve pozlar ile çektirdiği fotoğraflarını çizimlerinde kullanır. En meşhur eseri Kaplumbağa Terbiyecisidir.(bu tablonun iki versiyonu vardır)

Hayatı "Gönlümdeki Osman Hamdi Bey" adıyla tiyatroya aktarılmıştır.(İStanbul Şehir Tiyatroları)

Cuma, Temmuz 13, 2012

İlhan Koman

Onu meşhur Akdeniz Heykeli'nden tanırsınız.

Çocukken evdeki dergilerden birinin kapağında görmüştüm bu heykelin fotoğrafını. Çok ilgimi çektiğini ve uzun uzun incelediğimi hatırlıyorum..

Bu güzel heykel sanatçı İlhan Koman'a ait. Bence İlhan Koman'ın çok etkileyici bir hayatı var. Kendisi yaşamının son yirmiüç yılını ailesiyle beraber İsveç'te Hulda adlı teknesinde geçirmiş.(1905 yapımı yelkenli bir kargo gemisi olan Hulda, adını Musevilikte bir tanrıçadan alıyor)Aynı zamanda Stockholm Güzel Sanatlar Akademisin'de ders de veriyormuş.  Eserlerinin çoğunu bu teknede yapmış. Ölümünün ve küllerinin çok sevdiği Baltık Denizi'ne serpilmesinin ardından, anısı ve eserleri bu gemi ile yaşatılıyor.

Koman'ın İsveç'te yaşayan sanatçı dostlarının yanı sıra, Türkiye'nin entelektüel çevresiyle de bağı her zaman çok kuvvetli olmuş. Hulda gemisi ülkemizden pek çok sanatçı ve yazarın İsveç'teki uğrak noktası haline gelmiş. Aşık Daimi, Aşık Nesimi, Yaşar Kemal ve Zülfü Livaneli Koman'ı teknede ziyaret eder, saz çalar türkü söylerlermiş.
İlhan Koman'ın çocukları, ailesi ve arkadaşları tarafından kurulan İlhan Koman Vakfı sanatçının ölümünün ardından 2009-2010 yılları arasında Hulda Festivali adında bir festival gerçekleştirdi. Bu festival kapsamında Hulda gemisi 2009 yılında Hollanda, Belçika, Fransa, Portekiz, ispanya, italya, Malta ve Yunanistan'a uğradıktan sonra 2010 yılında İstanbul'a geldi. Uğradığı tüm limanlar gibi burada kaldığı üç ay boyunca da gemide sergilenen eserler aracılığıyla ziyaretçiler, İlhan Koman'ın eserlerindeki sanat ve bilim buluşmasını gözlemleme imkanı buldu.
Bilim ve sanatı bir araya getiren eserlerinden dolayı kendisine Türk Da Vinci denilirmiş. Anıtkabir'deki rölyeflerden bir kısmı ona aittir.

bir evliya
İlhan Koman ki tıraşsız heykeltiraş
uçmağa doğru sakallı
elinde bombalarla bebekler
heykel gibi olmayan heykeller
taşınırdı garip maacir
güneyinden kuzeyine kutupların
battı batacak teknesiyle
varmak için Edirne'ye
Selimiye'ye...(Can Yücel)