Perşembe, Eylül 13, 2012

Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi, Ziya Osman Saba


Ziya Osman Saba'yı genelde şiirlerinden biliriz. Zaten şair olarak ün yapmıştır. Sebil ve Güvercinler sanırım en bilinen şiirlerindendir. Ama çok çok iyi bir öykü yazarıdır aynı zamanda. Şiirlerinde ve öykülerinde hep bir hüzün vardır. Ayrılık, kavuşamama, sevgiye hasret, ölüm var hep. Bunu annesini henüz sekiz yaşındayken kaybetmesine bağlayanlar vardır. Hatta "ahret" adlı şiirinden de anlaşılır bu;
Bu garip dünyada ben yadırgadım yerimi...
Yıllardan sonra bir gün görüp çektiklerimi,
Tanrım, bir meleğine emredecek: -Yetişir!
Gözlerimi o saat sessiz kapayacağım.
Beni bekleyedursun artık ılık yatağım,
Bütün yorgunluğumu alacak bir teneşir
Bir yükü atmış gibi sırtımda bir hafiflik,
Oraya geçmek için aşacağım bir eşik.
Başım bir defa olsun dönmeyecek geriye.
Bir el gözlerimdeki perdeyi sıyıracak.
Onları bulacağım!.. Ve annem şaşıracak:
“Görmeyeli ne kadar büyümüş oğlum” diye.


Ben bugün Öykü kitabı Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi'nden bahsedeceğim. İki-üç sene önce defterime yazmışım bu kitabın adını. Geçen gün kitaplığımı bir odadan diğerine taşırken bir de ne göreyim bu kitap. Meğer eşimin kitaplarının arasındaymış. Çok sevindim tabi, akşama hemen başladım okumaya. Kendini, sevdiğini kaybeden bir insanın, sahibi ölen bir eşyanın, yakında öleceğini bilmeyen bir insanın yerine koyup öyle bir anlatımı var ki şaşırıp kaldım. Ancak bu kadar empati yapılabilir dedim. Hele kitaba adını veren öykü ne kadar güzel.
(Fotoğraf çekilirken ben de düşünürüm bazen; neden hep mutlu anlarımızda fotoğraf çekiliriz ve hep gülümseriz? Hep mutlu anlarımızı mı geleceğe bırakmak istiyoruz. Hep gülerken..)
"...Ben de pekala şu mesut insanların fotoğraflarını çıkarttıkları fotoğrafhanelerden birine girebilir, ben de mesudum, benim de resmimi çekebilirsiniz diyebilirim. Fotoğrafçı da itiraz edemez, sizin kimseniz yok, fotoğrafı ne yapacaksınız, diyemez. Sorarsa, elbette günün birinde benim de bir sevgilim olabilir. Sizin çekeceğiniz bu en güzel fotoğraf onun çantasının gizli bir köşesinde, güzel kokular içinde yatabilir, derim..."
Öykülerin hepsi birbirinden güzel. Yazarın gözlem yeteneği çok çok iyi.

Bu eser, Şehir Tiyatrolarında tek kişilik oyun olarak sahnelenmiş ve çok beğenilmişti diye hatırlıyorum.

Yazar 47 yaşında kalp krizi sonucu ölmüştür. İki oğlu vardır.

Pratik Mantı (Sosyete Mantısı)

Tabi ki mantının yerini tutamaz ama yine de canınız çekerse...
Yufkayı süt ve sıvı yağla bol bol yağlayın, ikiye bölün. Pişmemiş kıyma, rendelenmiş soğan, tuz ve karabiberi karıştırıp yufkanın düz tarafına yayın ve yuvarlayıp gül böreği gibi sarın. Üzerine süt-yağ karışımından sürüp fırına verin. Çok fazla pişmesine gerek yok. Çıkarıp 4-5 dakika sonra bolca sarmısaklı yoğurt ve kızdırılmış  tereyağlı pul biber sosundan döküp afiyetle yiyiiin.(fotoğraftakinin sosu az oldu, fotoğraf çektikten sonra takviye yaptım :-)
 

Cumartesi, Eylül 01, 2012

Yalınayak Gen, Keiji Nakazawa



İkinci Dünya Savaşı hakkında daha detaylı bilgi istiyorsanız, Amerika'nın atom bombası atarak Japonlara yaptıklarını detaylı ve gerçekçi olarak öğrenmek istiyorsanız bu çizgi-roman-otobiyografiyi kaçırmayın.
Yalınayak Gen, atom bombasının öncesini, bombanın atıldığı günü ve sonrasını, bir çocuğun gözünden anlatan güçlü, trajik ve otobiyografik bir öyküdür. Dört kitaptan oluşuyor. Gözünüzü korkutmasın, inanın bir anda bitiyor. Ben her gece bir cildi bitirdim. Arkadaşlarınıza -kesinlikle- tavsiye edeceğiniz, okuduklarınızdan ve çizimlerden çok şey öğreneceğiniz bir çizgi-roman.
Gen, öykünün baş kahramanı. Olaylar onun gözünden anlatılıyor.
Japon ordusundaki mantık dışı uygulamalardan, bombanın insanlara yaptığı vahşete, yaşanan trajedilerden yeniden doğma mücadelesine ve Japon geleneklerine kadar herşey var.
Kitapta yaş sınırı var, çünkü çizimler çok etkileyici ve gerçekçi, 15 yaş ve üstü...
İkinci Dünya Savaşı'nın başladığı ve bu nedenle daha sonra Dünya Barış Günü olarak kabul edilen bu güne uygun bir kitap tavsiyesi oldu sanırım :-)


Tudem Yayınevi, Çeviren ;Levent Türer.