Cumartesi, Aralık 28, 2013

Körleşme, Elias Canetti

neredeyse iki yıla yakındır "artık okunmalılar" listemde bekleyen bu kitap sırasını başka kitaplara vermesine rağmen nihayet okudum..Bu arada  Ağustos 2013 tarihinde basılmış olmasına rağmen neden kitapçıda değil de sahaftan bulabildiğimi anlamış değilim..Çevirmeni Ahmet Cemal'dir ve bu kitabı çevirmesi yedi yıl sürmüştür.


Roman üç bölümden oluşuyor;
1-Dünyasız Bir Kafa; hafızası çok kuvvetli bir sinolog olan Kien insanlarla iletişim kuramayan, dış dünya ile bağlarını koparmış, duygusal zekası yerlerde,kendi iç dünyasında ve kitaplığında yaşayan bir adamdır. Bu bölümde önce hizmetçisi olan Therese'nin nasıl karısı olduğu ve diğer gelişmeleri okuyorsunuz.Kien'in tüm dünyası kafasının içindedir ama kafasının bir dünyası yoktur..
2-Kafasız Bir Dünya;Kien'in dış dünya ile karşılaşması, kandırılması, bunu anlamaması, suçlanması,parasını kaybetmesi vs.bu bölümdedir ve zeki olması toplumsallaşmasına yetmeyecektir.Bu bilim insanı bilgisizlik, açgözlülük,nefret gibi kötü güçlerin saldırısına maruz kalacaktır.
3-Kafadaki Dünya;Burada da olayların çözülüşü,eve dönüş,kardeş Kien'in devreye girmesi ve final var.


Ben romandan çok etkilendim. Yazar kurgulanmış karakterler üzerinden çok şeyler söylemiş. Canetti 1905 doğumludur ve roman 1935'de yayınlanır. Almanya'da savaş öncesi yayınlanan son romanlardan biridir..Toplumun içinde bulunduğu "körleşmeye" dikkat çekmeye çalışmıştır.
Ana karakter Kien yukarıda da dediğim gibi kafasının içinde yaşayan,insanları aşağı gören,kadın düşmanı ama nadir bulunan bir sinologdur. Ama romanın ilerleyen bölümlerinde o aşağı gördüğü insanların oyuncağı olacaktır.Bilgiyi insanlar için değil insanları aşağı görmek için kullanmaktadır.
Therese ise aç gözlü, kendini beğenmiş, sürekli dürüstlük ve ahlaktan bahseden ama kendisi öyle olmayan sıradan biridir ve Ahmet Cemal'in dediği gibi "bireysel faşizmin" en güzel örneklerinden biridir.
Romandaki karakterlerin neredeyse hepsi iyi niyetli değil.Hepsi karşısındakini anlamıyor ve olan biteni kendi yargılarıyla değerlendiriyor. Hepsinin önemsediği bir şey var ve dünya onun etrafında dönüyor. ilk ve son bölüm çok akıcıydı benim için ,ikinci bölümde biraz yer yer sıkıldım diyebilirim..Cüce Fischerle'nin olduğu bölüm yani..
Kitap bittikten sonra baştaki önsöz ve yazar üzerine verilen bilgileri yeniden okudum ve daha anlamlı geldi..
çevirmenin de dediği gibi çoksatar değil uzunsatar olan bu romanı roman okumaya yeni başlayanlar okumamalı bence..

Çarşamba, Aralık 25, 2013

avokado salatası ne harika bir şeysin sen???

çok lezzetli ve sağlıklı bir salata bu..
yarım göbek salata, 1 avokado, biraz maydanoz,yarım kuru soğan,bir mandalina ve yarım limonun suyu, tuz,karabiber ve zeytinyağını aynı kapta harmanlayın..nefis bir salata ortaya çıkarın..(bu salatanın olmazsa olmazı limon ve kuru soğan bunu unutmayın,hatta kırmızı kuru soğan)


kurdeleden fırfır etek yapmak

aşağıdaki malzemelerle kız çocuğuna fırfır etek yapmak çok kolay.


 pinterestte görmüştüm ama uygulamak için anca fırsat bulabildim..Elimin altında kullanmadığım metrelerce kalın siyah kurdele vardı. Siyah parlak bir kumaştan dikdörtgen parça kestim,etek altını ve lastik için üstünü kıvırıp diktim. Sonra kurdeleyi bir iple elimde teyelleyerek büzdüm,makine ile kat kat kumaşa diktim,lastik geçirdim ve kızım için harika bir etek oldu. Bu teknikle elbise uçları hareketlendirilebilir, yaka ya da yastık yapılabilir..

bunun başka renklerini de yapmay düşünüyorum..

çocuk kazağı modeli
























itiraf ediyorum,bu modeli beğendiğim bir markanın çocuk modellerinden arakladım ve ördüm..ama bir çocuk kazağına 90 lira veremezdim.






















ayrıca çocuklara bir şeyler örmek ya da dikmek çok da zevkli olunca aldım iki yumak ip(aslında altı yumak aldım, diğer işler yolda) on günde bitirdim..özellikle biraz uzun yaptım ki bu sene elbise gibi seneye de kazak olarak kullanabilelim. malum çok çabuk büyüyorlar..
Bu ayın hobi saatlerini kızıma ayırdım...kalan iple de bir şapkamız oldu..


Çarşamba, Aralık 18, 2013

Anadolu Notları 1-2, Reşat Nuri Güntekin

biri 1966 diğeri 1968 basımı olan bu kitapları bir sahaftan buldum. Gördüğümde gözlerim parladı..İlginçtir birinin bazı sayfaları açılmamıştı bile,yani üstten yapışıktı .Bıçakla ayırdım.Demek daha önce okunmamış, kırk küsür yıllık kitaplar beni beklemişti:-)
Reşat Nuri'nin müfettişlik yaptığı yıllarda Anadolu'yu adım adım gezip bu gezilerinde aldığı notlardan oluşan bu kitaplar şimdi günümüz Türkçesiyle yeniden basıldı zaten.(tek cilt 280 sayfada) Ama onlarda eşinin şu giriş cümleleri var mıdır bilmem?
..."Aylarca bu işi kendine adeta kutsi bir vazife telakki ederek canla başla çalışmış olan merhum Mithat Sadullah'ın bu pek kıymetli yardımını şuracıkta belirtmeyi bir borç bilirim..." (Hadiya Güntekin.  Ne güzel ne incelikli cümleler.
 
Dili çok güzel. Yer yer bir tren istasyonunda ya da trende geçirdiği saatleri, yer yer bir otelde ya da arabası bozulduğunda bir ovanın ortasında yardım bekleyişini okursunuz. Ama sıkça Anadolu insanı ve dertleri,cahilliği,yardımseverliği,merakı, yaşamı, sıcaklığı ve şaşkınlığı var. Güntekin yaşadıklarını küçük kağıt parçalarına yazmış sürekli. Sonra onlar derlenip toparlanmış ve bu kitaplar oluşturulmuş.
"Kalabalıktan en hoşlanan insan bile vagona ayak bastığında bir inziva hastalığına tutulur.En candan dostunu bile yanında istemez.."
"Tren yolcusunun kompartımana yolcu sokmamak için türlü hileleri vardır. Bunların en iptidaisi kendisini uğurlamağa gelenleri etrafına dizmek, bazan da hatta bunun için dışarıdan mahsus adam getirtmektir. Güya bu kuru kalabalığı görenler vagonu dolu sanarak başka yere gidecekler..." syf.20
"Her defasında tepeyi tam tutacağımız saniyede makine gürleye hırlaya duruyor, sonra geriliyor, şoför bizi kenardaki hendeğe dökmemek için türlü manevralar yapıyor.Yolcular "aman oğlum,biz inelim bari" diyor. Şoför "araba ağır olursa daha iyi" diye cevap veriyor. Biz beş yolcu, adeta safra vazifesi görüyoruz..." syf.94
Kitapta Reşat Nuri kendi yaşadıklarının yanı sıra köylüden ya da arkadaşlarından duyduğu kısa Anadolu hikayeleri de anlatmış. Bir hikayeye giriş yapmadan önce "bir arkadaşım anlatmıştı"ya da "bir gün köylünün birinden duyduğuma göre..." diye başlayıp bir kaç satır anlattığı bu kısa hikayeler de enfes...
tadı damağımda kaldı..
İnkılap ve Aka Kitapevleri, 1966-1968

Pazartesi, Aralık 09, 2013

kışlık şapka modeli

kış kendini artık iyiden iyiye hissettirmeye başladı ve "şapkasız çıkmam"günleri geldi. işte sıcacık bir şapka modeli..

dikdörtgen bir parça örüp son sırada çift alarak daraltıp kestim. yanlarını diktim.

sonra tığ ile yuvarlak bir parça örüp şapkanın tepesini büze büze bu parçayı tepeye diktim.
en sona da bu bölgeye bir ponpon yerleştirdim, tamamdır..her ne kadar benim kafama şapka yakışmasa da üşümekten iyidir :-)

posted from Bloggeroid

Cuma, Aralık 06, 2013

Kurutulmuş Felsefe Bahçesi, Salah Birsel

Salah Birsel'in Boğaziçi Şıngır Mıngır ve Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu adlı deneme kitaplarını okumuş ve çok beğenmiştim. Yer yer öykü tadında denemelerdi bunlar. Okuması çok zevkli ve çok öğretici kitaplardı. Kurutulmuş Felsefe Bahçesi de öyle. Çok güzel bir kitap. Elimde kalem sürekli notlar alıp durdum. Okunacak kitaplar, araştırılacak kişiler, görülecek yerler...Kitapta bahsi geçen bazı Fransızca kitapların dilimize henüz çevrilmediğini öğrenince de epey üzüldüm...
Salah Birsel felsefe eğitimi almıştır. Şiirleri de çok güzel bence ama denemeleri bir başka. Sizi bir anda olayın içine çekiveren, anlattıklarıyla dünyayı dolaştıran Birsel, elbetteki çok okumuştur. Tarih, biyografi, seyahatnameler başta olmak üzere eline ne geçerse okurmuş..
Deneme yazmaktaki bir amacı da şuymuş; "... Şuna inanırım ki toplumun mutluluğu, insanoğlu yüreğinin arınmasıyla gerçekleşebilir. İnsanların içine tek tek iyilik paraşütleri indirmeden toplumun kendine gelebileceğine hiç inanmamışımdır.”
sinemanın tarihinden eski bahçelere, dostluktan biyografilere,denizcilerden yolculuklara, Proust'tan Ziya Osman'a Maupassant'tan Stein'a zevkli bir yolculuk garantidir..

Kahveler Kitabı ve İstanbul/Paris kitaplarını da en kısa zamanda alıyorum...Salah Bey Tarihi'ni tamamlamasam olmaz..


sebze bulyon veya sebze çorbası kurusu yapmak

geçen gün bir markette sebze kurusu paketi gördüm, içinde 5 veya 6 çeşit sebze vardı küçücük kesilip kurutulmuştu.. Bir yandan da Devletşah'tan gördüğüm sebze bulyon aklıma geldi..
Evdeki sebzeleri şekildeki gibi küçücük doğradım veya rendeledim...soğan, sarımsak, havuç, kereviz kökü ve sapı, kabak, pırasa..üzerlerine tuz serptim..


bunları fırında 75 derecede 3-4 saat tuttum, arada fırın kapağını açıp buharını çıkarttım..sonuç şöyle oldu:

bunun bir kısmını rondodan geçirip sebze tozu olarak (yani bulyon)et marine ederken, et yemeklerinde ya da çorbalarda birer yemek kaşığı kullanacağım..kalan kısmı da sebze çorbası olmak için gerektiğinde pirinç ve et suyu ile birleşip terbiye görecek...
hiç vakit alan bir şey değil, ama sonuç çok güzel...fırından çıktığında tüm sebzeler kurumamış olabilir,kuruma süreleri aynı değil.. biraz dışarda bekletip sonra yapışmaz tavada çook kısık ateşte ocakta çevirebilirsiniz,iyice kuruyor..kavanoza koyup istediğiniz zaman kullanabilirsiniz.
bu karışıma evde olmadığı için bürüksel lahanası ve kırmızı biber ekleyemedim..onları da ayrı yapıp ekleyeceğim..
posted from Bloggeroid

Salı, Aralık 03, 2013

2-3 yaş ev etkinlikleri

zihinsel gelişimin en önemli yılları 0-6 yaş arasıdır. Maria Montessori'nin eğitim üzerine yaptığı çalışmalar da daha çok bu yaşlara yönelik. Çocuğun zihinsel gelişimi, el becerilerinin gelişimi, merak, problem çözme becerisi vb. üzerine çok faydalı çalışmalar Montessori eğitiminde var. Ben de bunu ilk olarak arkadaşım Feray'dan duymuş ve araştırmaya başlamıştım. Çocuğunuzu mecbur kalmadıkça televizyonun karşısına oturtmayın ve en azından bu etkinliklerden birkaçını her gün yapmaya çalışın. Evde bulunabilecek malzemeler ve oyuncaklar yeterli..
mesela renkli kumaşları yere yayın ve çocuğunuzdan küçük oyuncaklarını renklere göre ayırmasını isteyin. (kırmızı obje çok yoktu ben de araya oje koydum bir tane, kızım işini bitirir bitirmez tırnaklarını boyamaya başladı :-)
hikaye üretmeye yatkın bir çalışma da bu:kabaca küçük ev, ağaç, tren, anne, baba ve çocuk çizdim ve kestim. Kağıda yapıştırdım, sonra bunlarla ilgili hikayeler üretip istediği gibi boşlukları çizip doldurdu..


















-traş köpüğünün üzerine boya sıkarak renklerin karışımını gözlemleyebilirsiniz.
















-aşağıdaki çalışma da bahçeden topladığımız dökülen yaprakları kağıda yapıştırıp üzerini boyama etkinliği. Bu arada da yapraklar neden dökülür, neden farklı renk ve boyuttalar?bunları konuştuk..Çocuklar boyamaya bayılır zaten..


















-fotoğrafını çekemediğim çok eğlenceli ve faydalı bir etkinlik de şu:çocuğunuzun gözlerini bir fular ile bağlayın. evdeki değişik dokulardaki eşyaları eline verip ne olduğunu bulmasını isteyin veya çikolata, muz, yoğurt,ekmek vb.yiyecekleri gözleri kapalıyken ağzına verin ve ne olduğunu bulmasını sağlayın.. dokunma, tat alma duyularının gelişmesi için çok güzel ve eğlenceli bir aktivite, sık sık tekrarlayabilirsiniz.
 
posted from Bloggeroid

Pazar, Aralık 01, 2013

iki farklı kahve denemesi

sade filtre kahve üstüne tanımam.. hatta bazen eşim ya da arkadaşlarım şunu dene bak bu da güzel dediğinde bile kremalı, aromalı vs. içmem. kahvenin saf kokusu aroması bence en güzel olandır.. amaaa değişikliği sevdiğimden ve merakımdan dolayı duramadım ve kendi kendime evde iki denemem oldu, böylece benim için her zaman olmasada arada bir içilebilecek tatlar ortaya çıktı..
Romlu kahve daha önce içmiştim, bu kez rom aromalı denedim. güzel oldu, marketlerde bu aromalardan satılıyor, vanilyası ve fındıklısı da var. bir kaç damlası soğuk günlerde güzel gidebilir...

bu da tarçınlı kahve.. tarçını çok sever nerdeyse her tatlıya, bozaya, salepe bolca serperim..elimden gelse tuzlulara da deneyeceğim..zeytinyağlı sarmaya çok yakışır mesela.. neyse bu kadar seviyorsam neden kahveme de koymayayım dedim. özellikle kahve ile tatlı birşey yiyecekseniz bir tutam tarçınla için kahvenizi böylece kan şekerinizi dengede de tutmuş olursunuz.. değişiklik arada bir güzeldir ! :-)


Beyaz Kale, Orhan Pamuk

Bu okuduğum beşinci Orhan Pamuk romanı. Ama sanırım son üç yıldır onu okumadığım için bloğumda ilk kez yer alacak.. Benim Adım Kırmızı'yı çoook sevmiş ama Yeni Hayat'tan nefret etmiştim.İstanbul'u da hakkını vererek okumadığımı düşündüğümden yeniden okuyacağım..Sessiz Ev'de güzeldi..
 O nedenle bu kitaba başlarken biraz endişeliydim. Kitap elimde süründü biraz, yoğundum bu aralar.. Neyse az önce bitti. Güzeldi, son 50 sayfası ve yazarın arkaya eklediği açıklama yazısı daha da güzeldi. Adeta sayfa sayfa nelerden hangi kaynak veya anılardan esinlenerek kitabı oluşturduğunu yazmıştı. Bu arada Orhan Pamuk hakkındaki eleştiriler benim gözümde iyi bir yazar olmasına gölge düşürmüyor..






















Kitabın konusuna gelince birbirine çok benzeyen iki kişinin zamanla birbirlerinin yerine geçiş hikayesi..Daha detaylandıracak olursam, Venedik'ten gelen bir tutsak kendisine çok benzeyen bir hocaya köle olur. Bu köle bilgilidir, astronomiden anlar.. 17.yüzyıl İstanbul'unda geçer hikaye. Güzel detaylarla kurgulanmıştır. Sıkılmadan okursunuz.
Roman 1985'de yayınlanmış.

posted from Bloggeroid













Salı, Kasım 26, 2013

Farklı ve sağlıklı bir menü

Sürekli aynı şeyleri yiyip sıkılanlardansanız, size naçizane bir tavsiyem olacak..
Brokoli Çorbası, karışık deniz ürünleri tabağı ve tatlı olarak muz kızartması. İnanın enfes oluyor.
Tariflere gelince;
Brokoli Çorbasının Yapılışı:
-300-400 gr brokoli, -2 bardak süt -2 bardak et suyu veya kaynamış su, -sarmısak,-2 kaşık un, -tuz, karabiber,-2 kaşık tereyağı.
Brokoliyi çok az suda haşlayın. 2 kaşık tereyağında ince kıyılmış sarmısakları hafifçe çevirip unu ekleyin, unu da çok az kavurup süt ve et suyunu ekleyin. Bu aşamada brokoliyi de koyup en az 5 dk birlikte kaynatın. Koyulaşırsa biraz daha su eklenebilir. Tuz ve karabiberi ekleyip altını kapatın.Blendırdan geçirin.  Bazı tariflerde brokoli ile beraber bir büyük patates de haşlanıyor, veya süt yerine krema ekleniyor. Size kalmış..

















-Karışık deniz ürünleri; bunu iki kişilik olmak üzere İKEA gıda market bölümünden aldık. İçinde mürekkep balığı,karides, kabuklu deniz tarağı, kabuklu ve kabuksuz midye var. Siz tavada sarmısağı soteleyip malzemeyi içine ekleyin,domates ve tuz ekleyip 10-12 dk pişirin yeter. Çok güzel bir karışım.
-Son olarak yemeğimizin üstüneeee muz kızartması.
Muz kızartmasının yapılışı; (iki kişilik) -1 olgun muz, bir yemek kaşığı un, bir yemek kaşığı hindistancevizi rendesi, 1 tatlı kaşığı (tatlıyı çok seviyorsanız bir yemek kaşığı) şeker, bir çimdik tuz ve bir çay kaşığı kabartma tozu. Muzu ezip diğer malzemeleri ekleyin ve karıştırın. 10 dk üstü kapalı bekletin. Kızgın ve en az 4 parmak derinlikteki yağa bir metal kaşık ile top top yavaşça bırakıp pembeleşinceye kadar çevirip kızartın ve tabağa alın. Çırpılmış krema veya dondurma yanında, pudraşekeri-tarçın karışımı serpip tüketebilirsiniz.

 

Pazartesi, Kasım 25, 2013

Boş zaman aktivitesi

kısa boş zamanlarımda aklıma geliveren fazla uğraştırmayacak şeyleri yapmayı severim. Uzun süren işlerin yanında bunlar küçük kaçamaklar gibidir. Mesela daha önce yapıp buzluğa attığım tartölet kaplarımın içine pastacı kreması yapıp üzerini meyve ile tamamladım.Bir lokmalik lezzetler oldu.

Bu küçük taş süsleme projem ise ister bir kolye ister duvar ya da masa süsü olarak kullanılabilecek bir şey. Taşın boyunda ağ örüp üzerine geçiriyor ve iple sıkıyorsunuz.

Cuma, Kasım 22, 2013

Tamirci, Bernard Malamud

Yine daha önce adını duyup okumadığım bir yazar. Kitap grubumuzun seçtiği bu kitabın Pulitzer ve Ulusal Kitap Ödülü olmak üzere iki de ödülü var.






















Yazarı Amerikalı bir Yahudi..

Kitap başından itibaren sizi hemen sarıveriyor. Sade bir anlatım ama konu oldukça duygusal ve üzücü.
Rusya'da yaşayan Yahudilerin 1900 lerin başında nasıl dışlandıklarına, aşağılandıklarına, önyargı ve cahilliklere şahit oluyorsunuz.. Romanın çoğu baş karakter Yakov'un hücrede geçirdiği günler üzerine..
...Yakov duvara zincirlenmeden önceki hayatının nasıl olduğunu düşündü. Çalı süpürgesiyle yerleri süpürdüğünü hatırladı. Jitnyak'ın İncil'ini okuduğunu, Eski Ahit sayfalarını okuduğunu hatırladı. Tahta çubukları saklayarak günleri ve ayları takip etmişti.O zamanlar bu bir ödül gibiydi. ..s.272
...Zincire vurulmamak sabırsızlığını arttırmıştı, kendiyle ne yapabilirdi?Zaman yine hareket etmeye başlamıştı. İki vagonlu,üç vagonlu, dört vagonlu bir lokomotif gibiydi. ..s.322
Kitabın sonu daha farklı olabilirdi, burada biraz hayal kırıklığına uğradım. Çeviriden kaynaklı mı bilemiyorum ama bazen bir kaç cümle akışı bozuyordu sanki.Bir de kapak daha fazla içeriğe uygun olmalıydı diye düşünmedim değil.Başka ülkelerdeki kapaklar daha hoşuma gitti..Yakov'un mesleği tamircilik olduğu için bu tercih edilmiş. .. Ama genel olarak gerçekten güzeldi. Okumanızı tavsiye ederim...
KAFKA (Epsilon) Yayıncılık, Çeviren: Başak Yenici

 

Kız çocuğuna kaban dikmek


Dört yıl önce hangi akla hizmetse kendime kaban dikmek için iki ayrı kumaş almıştım. Kaliteli kumaşlar olsun o kadar uğraşıcam hemen yıpranmasın istemiştim. Burda dergisinin modellerinden kalıplar çıkarıp kumaşları kesip teyellemiştim bile. Ancak insanın kendi üzerine birşey dikmesi gerçekten zormuş. Basit yazlık bir elbise ya da iki parça düz dikişli kışlık elbise dikilebilir amaaa kabanda kolu oturtmak, yakayı takmak, cep açmak vs. gerçekten zor, kendi üstüne prova yapmanın zorluğu da var. Neyse hamileliğimin son aylarında da zaten uzun süre makine başında oturamadığım için bıraktım. Kumaşlar teyelli halde duruyorlardı. Bunları atmaya da kıyamadım,geçen gün üzerime denedim biraz bol geldi, modeller de artık hoşuma gitmemeye başladı. Yoksa bir terziye verip tamamlatacaktım.. Neyse uzun lafın kısası kızıma bir kaban dikeyim dedim.Teyel yerlerinden açtım,benim bir kolumdan ona bir kol ve bir ön parça çıkıyordu.. Onun evde artık küçük gelen kürklü montunu bire bir kalıp olarak aldım. Buyunu 4 cm her bir parçanın enini de 1 er cm geniş tutarak kumaşı kestim. Küçük parçalar dikmek daha kolay. Sonuç böyle oldu.




Çarşamba, Kasım 13, 2013

Karaköy Gezmesi

Karaköy'de kısa bir gezintiye ne dersiniz?
Son yıllarda oldukça popüler olan Karaköy birçok merkeze ulaşım kolaylığı ve hatta yol üstü geçiş güzergahında olduğu için çok gelişti. Burada bulunan Istanbul Modern ve bir çok sanat galerisi sayesinde sanat dünyasından kişilerin sık sık uğradığı semt oldu.
Galata Köprüsünden geçip yüzünüzü Galata Kulesi'ne verdiğinizde solda kalan bölüm; Tünel'in, Perşembe Pazarı'nın, balıkçıların, hırdavat,demir-sac işini yapan dükkanların,bir üst caddesinde de Bankalar Caddesinin bulunduğu karmaşık ama mutlaka gezilip keşfedilmesi gereken yerdir. Köprüden sağ tarafı ise rıhtım caddesi ve üstündeki iki paralel cadde ile Tophane'ye kadar uzanan bölümdür.Burada da Yeraltı Camii, cafe-lokantalar, sanat galerileri ama en çok su arıtma ve depo sistemleri,kayak-dalış sporları malzemelerinin satıldığı dükkanlar vardır.
Önce kısaca meydandan bahsedelim sonra hemen içeri gireriz..
 













Meydanda bulunan Karaköy Palas, Nordstern Han ve Ziraat Bankası binaları ortalama 100 yılı devirmiştir. Genelde Italyan mimarlar tarafından yapılmış olup, Bizans Osmanlı karması mimari özelliklere sahiptirler. Nordstern Han'ın alt katında eskiden Baylan Pastanesi'nin Karaköy şubesi varmış..
Sağ tarafa rıhtım bölgesine ilerlediğinizde vapur iskelesinin olduğu yerde birkaç balıkçı vardır. Orayı geçtiğinizde sık sık aşağıdaki gibi 10 katlı bina görünümünde gemilerin kıyıya yanaşmış olduklarını görürsünüz. Zaten Denizcilik İşletmelerine ait neredeyse 120 yıllık binayı da görürsünüz..
Paralelinde ve biraz içeride kahvaltılıklarıyla meşhur Namlı ve kaymaklı ekmek kadayıfı, fıstıklı baklava ve sarması tadılması gereken Güllüoğlu yanyanadır.


 
Kemankeş caddesindeki Karaköy Lokantası ve özellikle mezeleri için Lokanta Maya'yı öğlen ve akşam yemeklerinizde ziyaret edebilirsiniz. Hatta Perşembe pazarında bulunan Karaköy Balıkçısı'na mutlaka gitmeli ve kağıtta levrek yemelisiniz..















Liman caddesinin parelelinde bulunan Karaköy-Galata simitçisinin adını duymayan kalmamıştır herhalde. Nefis simitlerinin yanısıra tahinli çörek ve paskalyası da çok güzel.

Devam ediyoruz. Hemen simitçinin arkasında Karabatak Cafe var. Buradan önceki yazılarımda bahsettiğim için uzatmayacağım ama çok meşhur oldu ve kalabalık artık malesef. Hemen karşısında açılan Unter kahve keyfi için denenebilir.

Bu bölgenin çaprazında bulunan mimarisiyle korunmuş karakol binası ve benim çok sevdiğim bir geçit var; Fransız Geçidi.. içindeki Kağıthane'ye mutlaka uğramalısınız. Gerçekten kendilerinin de dediği gibi orada satılan hiçbir şeye ihtiyacınız yok ama mutlaka almak isteyeceksiniz..
 
Kemeraltı Caddesi'nde tarihi 15.yüzyıla dayanan, pek çok kez yangın geçirmiş, dönem dönem eğitime kapanmış İstanbul'un en eski okullarından birri hatta en eski yabancı okulu olan St.Benoit Fransız Lisesi'ni görürsünüz.
Perşembe Pazarı tarafında ise İstanbul'da yapılan en eski cami olduğu söylenen Arap Camii var. Arapların kuşatması sırasında yapılmış olabileceği söyleniyor ancak mimarisinde Arap tarzı pek hissedilmemiş olduğu için de Cenevizlilerden kalma kilisenin zamanla camiye çevrilmiş olmasının daha muhtemel olduğu düşünülüyor.


Karaköy gezisi burada sona eriyor. Aslında bu kadar değil ama bunun 2.ve 3.sünüde  fotoğraflarını çekebilirsem yapacağım.



Cumartesi, Kasım 09, 2013

Düğüne, John Berger

Kitaplığımda iki veya üç senedir duran bir kitap, sırası şimdi geldi demekki. John Berger hakkında çok şey bildiğim ama hiç okumadığım bir yazardı. Onun aynı zamanda şair, ressam, eleştirmen olduğunu ve bir zamanlar hayatını bir tarlada çiftçilik yaparak kazandığını biliyorum. Türk yazarlardan dostları var mesela bu kitabın çevirisini yapan ve çeviri bittikten sonra Berger'i arayıp "senden güzel yazdım"diye şakalaşan Cevat Çapan.
Aslında ben Görme Biçimleri kitabını okuyacaktım ama "madem elimde bu kitap var önce onu okuyayım" dedim..
Farklı bir tarzı var ve ben farklı tarzları keşfetmeyi seviyorum..






















Aşağıdaki fotoğrafı Ara Güler çekmiştir.


















Düğüne, İtalya'nın bir kasabasında geçiyor. Ninon, Gino, Zdena, Jean ana karakterler. Ninon yaşadığı tek gecelik ilişki sonucu AIDS kapmış, buna rağmen sevgilisi Gino ona evlenme teklif etmiştir. Anne Zdena başka bir ülkede yaşıyor ve 24 yaşındaki Ninon'u beş yıldır görmüyor, onun düğününe gelecektir. Baba Jean motorsikletiyle yakın yerlere kısa geziler yapmaktadır. Hikaye farklı ağızlardan anlatılır. Jean'ın ve Zdena'nın bölümleri genelde anlatıcı tarafından, diğerlerinin kendi ağzından. Romanın başında adak takıları satan kör birinin anlatımı da vardır. Yer yer bulundukları yerin tarihsel bilgisini,bir balığın özelliklerini vs.kısaca araya sıkıştırıp anlatım zenginliği sağlayan yazar kısa ve vurucu cümlelerle ölmekte olan genç kızın düğünü ile bitirir romanı. Kitabın gelirleri AIDS ile savaşan derneklere bağışlanmıştır.
"Körlüğümün ilk yılında, tekrar tekrar yaşadığım en korkunç an sabahları uyandığım zamandı. Uykuyla uyanıklık sınırında ışık olmayışı çoğu zaman bağırma isteği yaratıyordu bende . Zamanla alıştım buna. Şimdi uyandığımda, ilk yaptığım iş bir şeye dokunmak oluyor. Kendi gövdeme, çarşafa, yatağın ahşap oyma yapraklarına..."s.19
"Birbirlerini gözlerinin içine bakıyorlar, aynı acıyı görerek birbirlerine sarılıyorlar..."s.133

Perşembe, Kasım 07, 2013

masa örtüsü güzelleştirme

dertsiz denen leke tutmayan masa örtümü nasıl daha renkli hale getirebilirim dediiim ve sonuçta bu çıktı. Ortaya ve kenarlara tabakları koyduktan sonra kalan boşluğa kurşun kalemle ince desenler çizdim, fazla sıkıntıya gelemediğim için desenleri sade tuttum.Kasnağa takıp basit nakış işi ile bitirdim. (ben nakış bilmem sadece bir iki yerde sarma, sap gibi basit teknikler görmüştüm onları yaptım) Amacım tamamı desenli bir masa örtüsü değildi zaten.



Pazar, Kasım 03, 2013

Fırtınalar, Halil Cibran

"Mürekkeple yazan, kalbinin kanıyla yazan gibi değildir.Can sıkıntısının doğurduğu sükut, gamın yarattığı sükut gibi değildir..." s.79
Halil Cibran'ın sözlerini bazı yazılarda okuduğumu hatırlıyorum ama ilk defa bir kitabını okudum. Fırtınalar kısa deneme ve hikayelerden oluşuyor. Kitaplığımda bir süredir duruyordu.
Bazı yazıları çok kişisel, iç dökme şeklinde, bazıları toplumsal konularla ilgili, bazıları ölüm ve aşk üzerine ama genelde farklı bakış kazandırabilecek türden.






















"Suriye kurtların inleriyle domuzların ağılları arasına savrulu mu kalır yoksa fırtınayla birlikte bir aslan mağarasına ya da bir kartal yuvasına mı taşınır?  Lübnan'ın tepelri üzerine fecir doğar mı?..." s.80.
Ülkesinden uzakta olmanın verdiği üzüntü (ki öldükten sonra memkeletine gömülmeyi istemiştir), aşk acısı, ölüme duyulan özlem, hüzün, riyakarlık genel başlıklar.
İlginçtir bu yazarın adını duymama vesile olan kişi bu ve benzeri yazarların cümleleriyle konuşmayı severdi ve tanıdığım en riyakar kişilerden biriydi. Yıllardır bu kitaptan uzak durmama sebep budur belki de. Bu önyargıyla okudum zaten. Benim sevdiğim yazı tarzına da uzak ama dediğim gibi farklı bakış açısı kazanmak güzeldir, bu yazarla bunu yapabilirsiniz. Aslında sessizliğin zenginlik olabileceğini anlayabilirsiniz.
Halil Cibran Lübnan asıllı ABD'li ressam, şair, yazar, felsefeci olarak biliniyor. 1883 doğumlu. Ermiş en bilinen kitabı. Rodin'den resim dersleri almış. Rodin, Cibran’ı “20.yüzyılın Blake’i” olarak nitelemiştir.
 

işleme pano

Çook zevkli bir iş daha. Pek teknik gerektirmeyecek, sadece basit dikiş bilenlerin bile kolaylıkla yapabileceği nakış pano..internetten embroidery kelimesiyle arama yapın yüzlerce çeşitten birini ya da kendi çizdiğiniz bir modeli kumaşa kurşun kalemle çizin. Kumaşı kasnağa takın, istediğiniz renk iplerle işleyin. Bazı yerlerin üzerinden hafifçe kuru kalemle geçebilir ya da gölgelendirme yapabilirsiniz.Küçük kumaş parçaları da kullanılabilir. Soldaki kızın elbisesi kumaş mesela. Kenarlardan küçük dikişlerle tutturdum. Bu teknikle masa örtüsü, yastık, etek ucu bile süslenebilir.
 Bu pano da kızımın odasına gidiyoooor.
(Kasnak gerekli, çünkü kumaşın gergin durması gerekiyor. Kasnağı tuhafiye veya yün satan yerlerde bulabilirsiniz..)



Besleyici Bebek Kahvaltısı

Bu kahvaltı ek gıdaya başlandıktan 2-3 hafta sonra küçük miktarlar halinde verilmeye başlanabilir. Sizinle birlikte normal kahvaltı yapana kadar kullanabilirsiniz. Bebeğiniz güne iyi bir başlangıç yapar.

 
-haşlanmış yumurtanın sarısı
-1 tatlı kaşığı labne peyniri
-1 çay kaşığı tereyağı
-1 tatlı kaşığı doğal pekmez (şeker katılmamış)
-yarım ceviz(veya 2-3 badem-fındık), yarım dilim ekmek (veya bebek etimeği), 1 tatlı kaşığı toz tahıl (yedi tahıl karışımı) bunları rondodan geçirin
-sonra tüm malzemeyi sıcak devam sütü veya kaynamış suda ezin.
(9-10 aydan sonra tüm yumurta az haşlanarak eklenebilir veya tereyağında az ısıda yavaş yavaş omlet gibi pişirilip verilebilir. Balı 1 yaşından önce koymayın. İnek sütünü de 1 yaşından önce kullanmayın. Labne yerine tuzsuz peynir konulabilir. İsteyen 1-2 tuzsuz zeytin ezip koyabilir. Ceviz 8-9 aylıktan sonra verilebilir.Tüm bunlar isteğinize ve bebeğinizin durumuna göre çeşitlendirilebilir)
-Eğer bebeğinizde kabızlık sorunu varsa 1 kuru kayısıyı biraz ılık suda bekletip rondodan geçiridğiniz karışıma ekleyebilirsiniz. Ya da tereyağı yerine tahin koyabilirsiniz.

Cuma, Kasım 01, 2013

Çift taraflı boyunluk

Çok kullanışlı bir boyunluk. Ben yünlü atkı benzeri şeyleri boynuma doladığımda kaşınmaya sıkılmaya başlarım. Onun için uzun dikdörtgen bir parça örüp içine penye diktim, iki taraflı kullanılabilir. Zıt renklerde yapılabileceği gibi aynı renklerde de olabilir. Bir dahakine içine çiçekli kumaş dikmeyi planlıyorum ..


Salı, Ekim 29, 2013

Lizbon'a Gece Treni, Pascal Mercier


Epeydir listemde duruyordu bu kitap. Nihayet sıra geldi. Listem kısaldıkça seviniyorum. Bir ara yeni kitaplar ekleyip okuduklarımı sildim. Ama bazen bir kitabı neden yazdığımı unutuyorum çünkü çok kitap var. Onun için liste bitmeden yeni kitap yazmamaya karar verdim. 2 veya 3 kitap kaldığında düşünürüm sonrasını.
neyse kitaba gelecek olursam, yer yer hızlı ama çoğunlukla ağır ilerleyen bir kitap. Çünkü kelimeler değil anlamları ağır. Hemen durup kendi hayatına uyarlıyorsun, acaba öyle mi böyle mi diye.. Ben şunu farkettim bir kitap okurken ya da film izlerken fazla empati yapıyorum. O yüzden bazen kimseyi etkilemeyen bir durum beni çok sarsıyor. Hele de hayatımda bir karşılığı varsa.. Bu nedenle korku filmi izleyemem. Orda olan herşeyin başıma geldiğini düşünürüm. Bu kitapta da empatim tavan yapmıştı ama çok etkilenmedim, sanırım kendimden çok şey bulamadım..Çok derin ve güzel anlatılmıştı hisler. Sıra dışı hayatlardı anlatılanlar genelde.
konusu:Bern'de yaşayan lisede çalışan antik diller öğretmeni Gregorius, bir gün okula giderken bir kadınla karşılaşır, söylediği bir kelimeden etkilenir, sonra aldığı bir kitabın Lizbonlu yazarının hayatını merak eder ve bir gün ders sırasında okuldan çıkar gider. Olay Lizbon'da 30 yıl önce ölmüş Amadeu Prado'nun yaşayan yakınlarını da içine alarak genişler. Prado'nun çocukluğuna, babasına, ilk aşkına, annesine, hayata dair yazdıkları da vardır kitabın içinde. Gregorius bir yandan yeni bir dil öğrenmekte, bir yandan yeni insanlar tanımakta bir yandan da sanki karanlıkta kalmış ayrıntıları gün yüzüne çıkarmaktadır. Her ne kadar yer yer sıkıldıysam da dili güzel, merak uyandıran bir roman.
"içimizde olanın ancak küçük bir kısmını yaşıyorsak geri kalanına ne oluyor?"
"Ana babaların arzularının ve korkularının şekilleri,yakıcı bir kalemle, güçsüz ve başına ne geldiğini hiç bilmeyen küçüklerin ruhlarına kazınır.Ruhlara dağlanmış o metni bulmak ve ne yazıldığını çözmek için bazen bir ömür harcarız, onu anladığımıza da asla emin olamayız.S.254"


















Ayrıca sanırım bundan böyle yazara değil çevirmene bakıp kitap alacağım. Çevirmen İlknur Özdemir çok başarılı. Çevirdiklerinin çoğunu okumuşum zaten, kalanları da düşünmeden alıcam :-)
Pascal Mercier, Berlin'de yaşamaktadır. Felsefe eğitimi görmüştür. Asıl adı Peter Bieri'dir.
Kırmızı Kedi Yayınevi,2012