Cumartesi, Aralık 28, 2013

Körleşme, Elias Canetti

neredeyse iki yıla yakındır "artık okunmalılar" listemde bekleyen bu kitap sırasını başka kitaplara vermesine rağmen nihayet okudum..Bu arada  Ağustos 2013 tarihinde basılmış olmasına rağmen neden kitapçıda değil de sahaftan bulabildiğimi anlamış değilim..Çevirmeni Ahmet Cemal'dir ve bu kitabı çevirmesi yedi yıl sürmüştür.


Roman üç bölümden oluşuyor;
1-Dünyasız Bir Kafa; hafızası çok kuvvetli bir sinolog olan Kien insanlarla iletişim kuramayan, dış dünya ile bağlarını koparmış, duygusal zekası yerlerde,kendi iç dünyasında ve kitaplığında yaşayan bir adamdır. Bu bölümde önce hizmetçisi olan Therese'nin nasıl karısı olduğu ve diğer gelişmeleri okuyorsunuz.Kien'in tüm dünyası kafasının içindedir ama kafasının bir dünyası yoktur..
2-Kafasız Bir Dünya;Kien'in dış dünya ile karşılaşması, kandırılması, bunu anlamaması, suçlanması,parasını kaybetmesi vs.bu bölümdedir ve zeki olması toplumsallaşmasına yetmeyecektir.Bu bilim insanı bilgisizlik, açgözlülük,nefret gibi kötü güçlerin saldırısına maruz kalacaktır.
3-Kafadaki Dünya;Burada da olayların çözülüşü,eve dönüş,kardeş Kien'in devreye girmesi ve final var.


Ben romandan çok etkilendim. Yazar kurgulanmış karakterler üzerinden çok şeyler söylemiş. Canetti 1905 doğumludur ve roman 1935'de yayınlanır. Almanya'da savaş öncesi yayınlanan son romanlardan biridir..Toplumun içinde bulunduğu "körleşmeye" dikkat çekmeye çalışmıştır.
Ana karakter Kien yukarıda da dediğim gibi kafasının içinde yaşayan,insanları aşağı gören,kadın düşmanı ama nadir bulunan bir sinologdur. Ama romanın ilerleyen bölümlerinde o aşağı gördüğü insanların oyuncağı olacaktır.Bilgiyi insanlar için değil insanları aşağı görmek için kullanmaktadır.
Therese ise aç gözlü, kendini beğenmiş, sürekli dürüstlük ve ahlaktan bahseden ama kendisi öyle olmayan sıradan biridir ve Ahmet Cemal'in dediği gibi "bireysel faşizmin" en güzel örneklerinden biridir.
Romandaki karakterlerin neredeyse hepsi iyi niyetli değil.Hepsi karşısındakini anlamıyor ve olan biteni kendi yargılarıyla değerlendiriyor. Hepsinin önemsediği bir şey var ve dünya onun etrafında dönüyor. ilk ve son bölüm çok akıcıydı benim için ,ikinci bölümde biraz yer yer sıkıldım diyebilirim..Cüce Fischerle'nin olduğu bölüm yani..
Kitap bittikten sonra baştaki önsöz ve yazar üzerine verilen bilgileri yeniden okudum ve daha anlamlı geldi..
çevirmenin de dediği gibi çoksatar değil uzunsatar olan bu romanı roman okumaya yeni başlayanlar okumamalı bence..

Çarşamba, Aralık 25, 2013

avokado salatası ne harika bir şeysin sen???

çok lezzetli ve sağlıklı bir salata bu..
yarım göbek salata, 1 avokado, biraz maydanoz,yarım kuru soğan,bir mandalina ve yarım limonun suyu, tuz,karabiber ve zeytinyağını aynı kapta harmanlayın..nefis bir salata ortaya çıkarın..(bu salatanın olmazsa olmazı limon ve kuru soğan bunu unutmayın,hatta kırmızı kuru soğan)


kurdeleden fırfır etek yapmak

aşağıdaki malzemelerle kız çocuğuna fırfır etek yapmak çok kolay.


 pinterestte görmüştüm ama uygulamak için anca fırsat bulabildim..Elimin altında kullanmadığım metrelerce kalın siyah kurdele vardı. Siyah parlak bir kumaştan dikdörtgen parça kestim,etek altını ve lastik için üstünü kıvırıp diktim. Sonra kurdeleyi bir iple elimde teyelleyerek büzdüm,makine ile kat kat kumaşa diktim,lastik geçirdim ve kızım için harika bir etek oldu. Bu teknikle elbise uçları hareketlendirilebilir, yaka ya da yastık yapılabilir..

bunun başka renklerini de yapmay düşünüyorum..

çocuk kazağı modeli
























itiraf ediyorum,bu modeli beğendiğim bir markanın çocuk modellerinden arakladım ve ördüm..ama bir çocuk kazağına 90 lira veremezdim.






















ayrıca çocuklara bir şeyler örmek ya da dikmek çok da zevkli olunca aldım iki yumak ip(aslında altı yumak aldım, diğer işler yolda) on günde bitirdim..özellikle biraz uzun yaptım ki bu sene elbise gibi seneye de kazak olarak kullanabilelim. malum çok çabuk büyüyorlar..
Bu ayın hobi saatlerini kızıma ayırdım...kalan iple de bir şapkamız oldu..


Çarşamba, Aralık 18, 2013

Anadolu Notları 1-2, Reşat Nuri Güntekin

biri 1966 diğeri 1968 basımı olan bu kitapları bir sahaftan buldum. Gördüğümde gözlerim parladı..İlginçtir birinin bazı sayfaları açılmamıştı bile,yani üstten yapışıktı .Bıçakla ayırdım.Demek daha önce okunmamış, kırk küsür yıllık kitaplar beni beklemişti:-)
Reşat Nuri'nin müfettişlik yaptığı yıllarda Anadolu'yu adım adım gezip bu gezilerinde aldığı notlardan oluşan bu kitaplar şimdi günümüz Türkçesiyle yeniden basıldı zaten.(tek cilt 280 sayfada) Ama onlarda eşinin şu giriş cümleleri var mıdır bilmem?
..."Aylarca bu işi kendine adeta kutsi bir vazife telakki ederek canla başla çalışmış olan merhum Mithat Sadullah'ın bu pek kıymetli yardımını şuracıkta belirtmeyi bir borç bilirim..." (Hadiya Güntekin.  Ne güzel ne incelikli cümleler.
 
Dili çok güzel. Yer yer bir tren istasyonunda ya da trende geçirdiği saatleri, yer yer bir otelde ya da arabası bozulduğunda bir ovanın ortasında yardım bekleyişini okursunuz. Ama sıkça Anadolu insanı ve dertleri,cahilliği,yardımseverliği,merakı, yaşamı, sıcaklığı ve şaşkınlığı var. Güntekin yaşadıklarını küçük kağıt parçalarına yazmış sürekli. Sonra onlar derlenip toparlanmış ve bu kitaplar oluşturulmuş.
"Kalabalıktan en hoşlanan insan bile vagona ayak bastığında bir inziva hastalığına tutulur.En candan dostunu bile yanında istemez.."
"Tren yolcusunun kompartımana yolcu sokmamak için türlü hileleri vardır. Bunların en iptidaisi kendisini uğurlamağa gelenleri etrafına dizmek, bazan da hatta bunun için dışarıdan mahsus adam getirtmektir. Güya bu kuru kalabalığı görenler vagonu dolu sanarak başka yere gidecekler..." syf.20
"Her defasında tepeyi tam tutacağımız saniyede makine gürleye hırlaya duruyor, sonra geriliyor, şoför bizi kenardaki hendeğe dökmemek için türlü manevralar yapıyor.Yolcular "aman oğlum,biz inelim bari" diyor. Şoför "araba ağır olursa daha iyi" diye cevap veriyor. Biz beş yolcu, adeta safra vazifesi görüyoruz..." syf.94
Kitapta Reşat Nuri kendi yaşadıklarının yanı sıra köylüden ya da arkadaşlarından duyduğu kısa Anadolu hikayeleri de anlatmış. Bir hikayeye giriş yapmadan önce "bir arkadaşım anlatmıştı"ya da "bir gün köylünün birinden duyduğuma göre..." diye başlayıp bir kaç satır anlattığı bu kısa hikayeler de enfes...
tadı damağımda kaldı..
İnkılap ve Aka Kitapevleri, 1966-1968

Pazartesi, Aralık 09, 2013

kışlık şapka modeli

kış kendini artık iyiden iyiye hissettirmeye başladı ve "şapkasız çıkmam"günleri geldi. işte sıcacık bir şapka modeli..

dikdörtgen bir parça örüp son sırada çift alarak daraltıp kestim. yanlarını diktim.

sonra tığ ile yuvarlak bir parça örüp şapkanın tepesini büze büze bu parçayı tepeye diktim.
en sona da bu bölgeye bir ponpon yerleştirdim, tamamdır..her ne kadar benim kafama şapka yakışmasa da üşümekten iyidir :-)

posted from Bloggeroid

Cuma, Aralık 06, 2013

Kurutulmuş Felsefe Bahçesi, Salah Birsel

Salah Birsel'in Boğaziçi Şıngır Mıngır ve Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu adlı deneme kitaplarını okumuş ve çok beğenmiştim. Yer yer öykü tadında denemelerdi bunlar. Okuması çok zevkli ve çok öğretici kitaplardı. Kurutulmuş Felsefe Bahçesi de öyle. Çok güzel bir kitap. Elimde kalem sürekli notlar alıp durdum. Okunacak kitaplar, araştırılacak kişiler, görülecek yerler...Kitapta bahsi geçen bazı Fransızca kitapların dilimize henüz çevrilmediğini öğrenince de epey üzüldüm...
Salah Birsel felsefe eğitimi almıştır. Şiirleri de çok güzel bence ama denemeleri bir başka. Sizi bir anda olayın içine çekiveren, anlattıklarıyla dünyayı dolaştıran Birsel, elbetteki çok okumuştur. Tarih, biyografi, seyahatnameler başta olmak üzere eline ne geçerse okurmuş..
Deneme yazmaktaki bir amacı da şuymuş; "... Şuna inanırım ki toplumun mutluluğu, insanoğlu yüreğinin arınmasıyla gerçekleşebilir. İnsanların içine tek tek iyilik paraşütleri indirmeden toplumun kendine gelebileceğine hiç inanmamışımdır.”
sinemanın tarihinden eski bahçelere, dostluktan biyografilere,denizcilerden yolculuklara, Proust'tan Ziya Osman'a Maupassant'tan Stein'a zevkli bir yolculuk garantidir..

Kahveler Kitabı ve İstanbul/Paris kitaplarını da en kısa zamanda alıyorum...Salah Bey Tarihi'ni tamamlamasam olmaz..


sebze bulyon veya sebze çorbası kurusu yapmak

geçen gün bir markette sebze kurusu paketi gördüm, içinde 5 veya 6 çeşit sebze vardı küçücük kesilip kurutulmuştu.. Bir yandan da Devletşah'tan gördüğüm sebze bulyon aklıma geldi..
Evdeki sebzeleri şekildeki gibi küçücük doğradım veya rendeledim...soğan, sarımsak, havuç, kereviz kökü ve sapı, kabak, pırasa..üzerlerine tuz serptim..


bunları fırında 75 derecede 3-4 saat tuttum, arada fırın kapağını açıp buharını çıkarttım..sonuç şöyle oldu:

bunun bir kısmını rondodan geçirip sebze tozu olarak (yani bulyon)et marine ederken, et yemeklerinde ya da çorbalarda birer yemek kaşığı kullanacağım..kalan kısmı da sebze çorbası olmak için gerektiğinde pirinç ve et suyu ile birleşip terbiye görecek...
hiç vakit alan bir şey değil, ama sonuç çok güzel...fırından çıktığında tüm sebzeler kurumamış olabilir,kuruma süreleri aynı değil.. biraz dışarda bekletip sonra yapışmaz tavada çook kısık ateşte ocakta çevirebilirsiniz,iyice kuruyor..kavanoza koyup istediğiniz zaman kullanabilirsiniz.
bu karışıma evde olmadığı için bürüksel lahanası ve kırmızı biber ekleyemedim..onları da ayrı yapıp ekleyeceğim..
posted from Bloggeroid

Salı, Aralık 03, 2013

2-3 yaş ev etkinlikleri

zihinsel gelişimin en önemli yılları 0-6 yaş arasıdır. Maria Montessori'nin eğitim üzerine yaptığı çalışmalar da daha çok bu yaşlara yönelik. Çocuğun zihinsel gelişimi, el becerilerinin gelişimi, merak, problem çözme becerisi vb. üzerine çok faydalı çalışmalar Montessori eğitiminde var. Ben de bunu ilk olarak arkadaşım Feray'dan duymuş ve araştırmaya başlamıştım. Çocuğunuzu mecbur kalmadıkça televizyonun karşısına oturtmayın ve en azından bu etkinliklerden birkaçını her gün yapmaya çalışın. Evde bulunabilecek malzemeler ve oyuncaklar yeterli..
mesela renkli kumaşları yere yayın ve çocuğunuzdan küçük oyuncaklarını renklere göre ayırmasını isteyin. (kırmızı obje çok yoktu ben de araya oje koydum bir tane, kızım işini bitirir bitirmez tırnaklarını boyamaya başladı :-)
hikaye üretmeye yatkın bir çalışma da bu:kabaca küçük ev, ağaç, tren, anne, baba ve çocuk çizdim ve kestim. Kağıda yapıştırdım, sonra bunlarla ilgili hikayeler üretip istediği gibi boşlukları çizip doldurdu..


















-traş köpüğünün üzerine boya sıkarak renklerin karışımını gözlemleyebilirsiniz.
















-aşağıdaki çalışma da bahçeden topladığımız dökülen yaprakları kağıda yapıştırıp üzerini boyama etkinliği. Bu arada da yapraklar neden dökülür, neden farklı renk ve boyuttalar?bunları konuştuk..Çocuklar boyamaya bayılır zaten..


















-fotoğrafını çekemediğim çok eğlenceli ve faydalı bir etkinlik de şu:çocuğunuzun gözlerini bir fular ile bağlayın. evdeki değişik dokulardaki eşyaları eline verip ne olduğunu bulmasını isteyin veya çikolata, muz, yoğurt,ekmek vb.yiyecekleri gözleri kapalıyken ağzına verin ve ne olduğunu bulmasını sağlayın.. dokunma, tat alma duyularının gelişmesi için çok güzel ve eğlenceli bir aktivite, sık sık tekrarlayabilirsiniz.
 
posted from Bloggeroid

Pazar, Aralık 01, 2013

iki farklı kahve denemesi

sade filtre kahve üstüne tanımam.. hatta bazen eşim ya da arkadaşlarım şunu dene bak bu da güzel dediğinde bile kremalı, aromalı vs. içmem. kahvenin saf kokusu aroması bence en güzel olandır.. amaaa değişikliği sevdiğimden ve merakımdan dolayı duramadım ve kendi kendime evde iki denemem oldu, böylece benim için her zaman olmasada arada bir içilebilecek tatlar ortaya çıktı..
Romlu kahve daha önce içmiştim, bu kez rom aromalı denedim. güzel oldu, marketlerde bu aromalardan satılıyor, vanilyası ve fındıklısı da var. bir kaç damlası soğuk günlerde güzel gidebilir...

bu da tarçınlı kahve.. tarçını çok sever nerdeyse her tatlıya, bozaya, salepe bolca serperim..elimden gelse tuzlulara da deneyeceğim..zeytinyağlı sarmaya çok yakışır mesela.. neyse bu kadar seviyorsam neden kahveme de koymayayım dedim. özellikle kahve ile tatlı birşey yiyecekseniz bir tutam tarçınla için kahvenizi böylece kan şekerinizi dengede de tutmuş olursunuz.. değişiklik arada bir güzeldir ! :-)


Beyaz Kale, Orhan Pamuk

Bu okuduğum beşinci Orhan Pamuk romanı. Ama sanırım son üç yıldır onu okumadığım için bloğumda ilk kez yer alacak.. Benim Adım Kırmızı'yı çoook sevmiş ama Yeni Hayat'tan nefret etmiştim.İstanbul'u da hakkını vererek okumadığımı düşündüğümden yeniden okuyacağım..Sessiz Ev'de güzeldi..
 O nedenle bu kitaba başlarken biraz endişeliydim. Kitap elimde süründü biraz, yoğundum bu aralar.. Neyse az önce bitti. Güzeldi, son 50 sayfası ve yazarın arkaya eklediği açıklama yazısı daha da güzeldi. Adeta sayfa sayfa nelerden hangi kaynak veya anılardan esinlenerek kitabı oluşturduğunu yazmıştı. Bu arada Orhan Pamuk hakkındaki eleştiriler benim gözümde iyi bir yazar olmasına gölge düşürmüyor..






















Kitabın konusuna gelince birbirine çok benzeyen iki kişinin zamanla birbirlerinin yerine geçiş hikayesi..Daha detaylandıracak olursam, Venedik'ten gelen bir tutsak kendisine çok benzeyen bir hocaya köle olur. Bu köle bilgilidir, astronomiden anlar.. 17.yüzyıl İstanbul'unda geçer hikaye. Güzel detaylarla kurgulanmıştır. Sıkılmadan okursunuz.
Roman 1985'de yayınlanmış.

posted from Bloggeroid