Perşembe, Şubat 27, 2014

yaşadıklarımdan benim de öğrendiğim bir şeyler var...


-kendisi gerçekten istemediği sürece kimseyi değiştiremeyeceğimi,
-huzurun en büyük mutluluk olduğunu,
-duyduğum her şeye inanmamam gerektiğini,hatta bir olayı farklı kişilerden dinlemek gerektiğini,
-başkasına yalan söyleyenin bana da söyleyebileceğini, başkasının dedikodusunu bana yapanın benimkini de başkasına yapabileceğini,
-eski dosttan düşman olmayacağını,
-elalem ne der? düşüncesine çok takılmamak gerektiğini,
-ben ne yaparsam ya da ne söylersem söyleyeyim karşımdakinin beni anladığı kadar olduğumu, onun için kendimi anlatmaya çalışmamam gerektiğini,
-dostumu dinlerken onu gerçekten anlayarak dinlemem gerektiğini,
-gezip görmenin ve yeni şeyler öğrenmenin insanı gerçekten çok mutlu ettiğini,
-hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını,
-çook büyük konuşmamayı, hele hele anlamadığım şeyler hakında hiç konuşmamayı,
-keşke demenin ve pişmanlık duymanın da gerekli olduğunu,
-bir şeyi birilerinin gözüne girmek, takdir toplamak ya da başkaları yapıyor diye değil gerçekten istersem yapmam gerektiğini öğrendim.. Öğrenmeye de devam ediyorum...

Çarşamba, Şubat 26, 2014

Yulaflı Kurabiye

İşte sağlıklı, tok tutan ve yapımı çok kolay bir kurabiye... Yulaf ezmesini seviyorum. Lif oranı çok yüksek olduğu için besleyici ve sağlıklı. Nötr bir tadı olduğundan da talı veya tuzlularla karıştırabilirsiniz.Bu tarifte bir kase kadar yulaf ezmesinin yarıdan fazlasını rondoda çekip incelttim. Normalde inceltmem ama kızım yemekte zorlanabilir, ağzına gelen tanelerden hoşlanmayabilir diye böyle yaptım.
 


















Malzemeler:
-1 kase yulaf ezmesi
-toplam yarım kase fındık ve badem(rondodan geçmiş)
-1 olgun muz (ezilmiş)
-tarçın
-yarım havuç rendesi (az haşlanmış olabilir)
-2 yemek kaşığı kuru üzüm (4 yemek kaşığı sütte bekletilmiş, poratakal suyunda da bekletebilirsiniz, aroması daha hoş olur)

tüm malzemeleri karıştırın, üzümü sütle beraber rondoda çekip karıştırın. Yağlı kağıt üzerine bir yemek kaşığı ile hafif bastırarak koyun. 180 derecede 10-12 dakika pişirin. Afiyet olsun.
şimdi tavsiyelerde sıra;
-2-3 kaşık erimiş tereyağı, havuç yerine,1 elma rendesi veya üzüm yerine 3-4 hurma, kayısı ya da kuru incir, fındık ve badem yerine veya onlarla beraber ceviz konulabilir. Ama şeker ve una gerek yok. Yumurtaya da gerek yok çünkü bu karışımı bir arada tutmak oldukça kolay. Zevkinize göre malzeme çıkarıp katabilirisniz. Ama sanırım yulaf ve muz temel malzemeler. Bir dergide damla çikolata ile yapılanını da görmüştüm.
Piştikten sonra saklama kabına koyun. Bir hafta havasız ortamda bozulmuyor. Ben bir kısmını derin dondurucuya koyuyorum. Yola çıkacakken yanıma alıyorum.

Salı, Şubat 25, 2014

Laleli Taşhan

İstanbul'da ne kadar çok gizli kalmış gezilecek yer var.İşte onlardan biri. Birkaç yıl önce gazetede bu han hakkında  küçücük bir yazı görmüş ve bir yere not etmiştim. Daha sonra gezip, hikayesini araştırdım.
 Yolunuz düşerse gidip avlusunda bir çay içip dinlenin diye sizlerle paylaşıyorum.
 

 

Çukurçeşme Hanı'da denilen Taşhan III.Mustafa tarafından 1763'te atlıların barınması için yaptırılmış.1980'lere kadar kereste deposu olarak kullanılıyormuş ama sonra biri gelip bu dükkanlardan birkaçını alınca tamir ve sonra restorasyon süreci başlamış ve şimdiki haline gelmiş.
Bir büyük ve iki küçük avludan oluşuyor. Büyük avlunun kenarlarında dükkanlar var. Küçük avlularda ise güzel restoranlar..




Pazar, Şubat 23, 2014

Çorlulu Ali Paşa Medresesi ve Erenler Kahvesi

Bir zamanlar Veyis adlı bir arkadaşımdan "orası İstanbul'un en iyi nargilesinin yapıldığı yerdir" cümlesini duyup soluğu haftasında orda aldığım bu medrese beni büyüledi. Hayır o zamanlar böyle nargie sever biri de değildim. Ama sanırım içinde yaşamın olduğu tarihi mekanlara olan merakımdan koşarak gittim. Sonra İstanbul'a gezmeye gelen kuzenimi, arkadaşımı, amcamı vs. gezdirme ve şöyle biraz soluklanma bahanesiyle hep buraya getirdim.

Bundan yedi yıl kadar önce biten ve bitmesine çok üzüldüğüm dört kişilik bir kitap grubumuz vardı. Sanırım üç yıldan uzun bir süre ayda bir toplandık. Onlar sayesinde farklı yazarlar tanıdım bir de farklı mekanlar. Çünkü hemen her seferinde farklı bir cafede toplanırdık. Çorlulu Ali Paşa Medresesi de bunlardan biridir. Daha doğrusu medresenin bir bölümündeki Erenler Kahvesi...Gerçekten nargilesi hiç acımaz ve lezzetlidir. Elma çayı veya kahve ile beraber iyi gider. Şanslıysanız ipe dizilen alıçlardan satan birilerine de rastlarsınız.
Kızım doğmadan önce ve sonrasında toplamda ikibuçuk yıl gidemedim ama gerçekten özledim burayı. Şimdi fırsat buldukça iki-üç ayda bir gidiyorum.
Çorlulu Ali Paşa III.Ahmet'in sadrazamıymış. Burayı külliye olarak yaptırmış. Zamanla gözden düşmüş önce sürgün sonra da idam edilmiştir.



işte iki elmalı çay
elmalı çaylarımız

 
Arkeoloji Müzesi gezimden sonra tek başıma gittiğim bir seferinde orda Laleli esnafından olan yaşlı biri ile tanıştım. Tömbeki içiyordu. Arap ülkelerine sık sık seyahat edermiş ordan edinmiş bu alışkanlığı. Kırk yıldır içerim diyor. Evinde ve işyerinde de varmış nargile ama burdakinin tadını yakalayamıyormuş. Gerçekten de öyle.
Bu da eski bir fotoğraf...

















Eşime zamanla bu merakımı aşıladım. Üç ayda bir gider içerdik. O tuttu bir de eve aldı. Arada bir bahar akşamları balkonda tüttürüyoruz ama evde zahmeti çok oluyor. Tadı da tutmuyor.
Turistlerin de uğrak yeri olan bu kahvede nargile içmeseniz de oturun. Kitabınızın birkaç sayfasını bir acı kahve eşliğinde burada okuyun.
 
 

Cuma, Şubat 21, 2014

Ütopya, Thomas More

Yine nihayet epeydir okumak istediğim bir kitaba sıra geldi. Aslında içeriğini okuduğum başka yazılardan dolayı bildiğim bu kitabı alalı da epey oldu. Ama sırası bu haftaymış..
1400'lerin sonları ve 1500'lerin başlarında İngiltere'de yaşayan More Oxford'da okumuş, sonra hukuk eğitimi almıştır. Erasmus ile yakın dost olmuştur. VIII.Henry'nin danışmanı daha sonra da Avam Kamarası'nda meclis başkanı olmuştur. VIII.Henry'nin kendisini İngiliz kilisesinin başı sayması ve eşinden boşanmak istemesine karşı çıkması nedeniyle gözden düştü. Görevinden çekildi, tutuklandı ve 1535'de idam edildi. More'un hayatını bundan daha kısa anlatamazdım. Aslında daha pek çok detay var. İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan bu kitabın güzel yanı da bu; başında More'un detaylı hayat hikayesi var ve kitap Mina Urgan'ın inceleme ön yazısı ile Vedat Günyol, Sabahattin Eyüboğlu ve M.Urgan  çevirisiyle yayınlanmış..Diğer detayları bu ön yazılarda bulabilirsiniz. Zaten Ütopya uzun bir kitap değil. Başındaki inceleme ve karşılaştırma bölümü ile daha zengin ve anlamlı olmuş.























More hep yoksul halkın yanında ve onlara yardımcı. Herhangi bir çıkar beklemeden onların sıkıntılarını çözmüş. Ailesinde tam bir barış ve huzur hakim. İki kez evlenen More'un ikinci eşi son derece huysuz biri olsa bile onu yola getirmeyi başarmış. Erasmus onun evinde uzun zaman kalmış. Daha pek çok düşünür, ressam, edebiyatçı da kalmış evinde. Hepsi de o huzur ortamından bahsediyor. Karısı, oğlu, üç kızı, damatları ve torunlarıyla beraber yaşadığı evde bir gün bile kavga veya tatsızlık yaşanmazmış. More o kadar iyimsermiş ki en kötü olayda bile ders alınacak veya sevinilecek bir yan bulurmuş.

 
Neyse, gelelim "Ütopya"ya.. 1516'da yayınlanır yayınlanmaz çok büyük ilgi uyandırmış, çeşitli Avrupa kentlerinde beş-altı kez basılmış. Çağdaşı düşünür ve edebiyatçıları etkilemiş.
Ütopya sözcüğü "hiçbir yer" anlamına geldiği halde More sanki gerçekten varmış gibi detaylı anlatır. Aslında olması gerekeni ya da olmasını istediği düzeni anlatır Ütopya'da.
Ütopya bir adadır. 54 kentten oluşan bu adada üç katlı kerpiç evler vardır ve her evde ortalama 40 kişinin yaşaması öngörülür. Üretim, üretim araçları, yemeklerin yapılıp yenilmesi ortaktır. İş bölümü vardır ve herkes günde altı saat çalışır. Bu saat sınırlaması insanların verimli olabileceği,dinlenip sosyalleşebileceği en ideal süre olarak hesaplanmış. Açıklamaya göre zaten herkes isteyerek ve tam verimle çalışırsa bu süre refah için yeterli. Herkes belli dönemlerde mutlaka çiftçilik yapıyor. İsteyen sürekli olarak çiftçi olabiliyor. Aileler iki yılda bir yer değiştiriyor. Herkes sırayla çiftçi olduğu için kentli-köylü ayrımı yapılmıyor. Herkes ömür boyu aynı işte kalmadığı için yıpranmıyor..Böylece belli bir yerde belli statüde yaşamanın önüne geçilip eşitlik sağlanmaya çalışılmış.
 Neyse daha çok ve güzel detay var. Ayrıntıya girmeyeceğim ama kitap harika. Bildiklerimi tazeledim ama daha pek çok şey de öğrendim.
Keşke hepsi değil de birazı bile hayatımıza uyarlanabilse.
 

Perşembe, Şubat 20, 2014

divitin kumaştan kışlık çocuk elbisesi

Bu divitin kumaşı metresi 5 liradan aldım. Turuncu küçük çiçekli arıyordum tam da istediğimi buldum. Ben pamuklu kumaşları çok severim.























Kızım için uygun bir elbise patronu bulunca (Burda dergisi) hemen diktim. Daha incelerinden baharlık da yapmayı düşünüyorum. Kesmesi ve dikmesi çok kolay bir kumaş. Ancak çekme ihtimali yüksek olduğundan önce yıkayın kuruduktan sonra kesin..Evdeki bir elbiseden ölçüp de yapabilirsiniz.


















Model şuydu.

Bir de beş dakikada seyahat için boyun yastığı diktim. Seyahat dediysem genelde şehir içinde pusetinde veya araba koltuğunda uyuklamalar için...Bunu epeydir düşünüp yapamıyordum. Ön kısmına da bir çıtçıt diktim çünkü bazen uyurken çocukların kafası öne de düşüyor ve burada bir açıklık olmasın istersiniz.




Cuma, Şubat 14, 2014

Akdeniz, Panait İstrati

Doğu Akdeniz çevresindeki ülkelerde gezmeye ne dersiniz? Ama 1900'lerin başlarında...Bu kitapta çok güzel gözlemlerle birlikte tarihsel bir gezi-roman içiçe..


 
Panait İstrati'nin yazdıkları gerçeklerdir. Akdeniz'e ve gezdiği Yunanistan,Türkiye,Mısır,Suriye ve Lübnan kıyılarındaki eşsiz manzaraya hayrandır. Kahramanı Adriyen, genelde günlük boyacılık, duvarcılık gibi işlerde çalışır ve bazen karnını zor doyurur. Ama keyfinden ve huzurundan ödün vermez. Müthiş manzaraya kaşı ayaklarını uzatıp nargilesini fokurdatmayı ihmal etmez. Bazen bir acı kahve bile eşlik eder. Karşılaştığı ve bu gezilerinin bazılarında tanıdığı Mihail, Salomon,Sara,Musa, Bianchi gibi kişilerin de acıları,tutkuları,hayalleri ona eşlik eder..
Güzel,sıkmayan,insanın içini ısıtan bir romandı..
 
Yazar 1884-1935 yılları arasında yaşamıştır. Romendir.
Benim elimdeki kitap Varlık Yayınlarından 2003'te Yaşar Nabi Nayır çevirisiyle çıkmıştır.

Salı, Şubat 11, 2014

Kahvaltımızı Güzelleştirelim

Cemal Süreya "yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem /ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı"demiş. Çook haklı.
kahvaltıyı kim sevmez? Hele de benim gibi kahvaltıda harikalar yaratan bir anneniz varsa. Annem bir patates veya mantarla bile değişik şeyler yapar, hiçbir zaman yaptığıyla yetinmez sürekli bizi şaşırtır. Sebzeli krep, patatesli omlet, unsuz tava pizza...daha neler neler.
Şimdi paylaşacağım şey İsviçrelilerin Röştisi aslında ama annem bunu da deneme yanılma yolu ile bulup yapmıştır. Yoksa İsviçre'de yaşamışlığı yoktur.. Annem genelde patatesleri küp küp keser,üşenirse rendeler. Patates pişince yumurtayı içine kırıp karıştırır.Hatta bazen yeşil biber de ekler. Ama ben farklı yaptım. İkisini de ayrı pişirim tabakta birleştirdim..

Gerçekten de ilk kez annemde gördüğüm bu basit yemek aslında bir İsviçre yemeği. Farklı amaçlarla kullanılıyor.
Patatesi rendeleyip tuz ve karabiberle harmanlayıp tereyağını kızdırdığınız tavada pişiriyorsunuz.
 
Yanına mantarla veya et yemeği ile servis yapabiliyorsunuz. İsviçreliler kıyma veya küçük parçalara ayrılmış pastırma ile de pişiriyorlar.
Bir dahakine hafif sulu mantarlı et yemeğinin yanına,akşam yemeğinde servis edeceğim..
Diğer bir kahvaltı seçeneği de benim bayıldığım yumurtalı ekmek, ekmek kızartması veya Avrupalı deyimle Fransız tostu..
 

Püf noktaları; ekmek karışımı emebilecek orta kalınlıkta olmalı. Yumurtaya süt, tuz ve karabiber ekleyip iyice çırpmalısınız ve ekmek karışımı iyice içine çekmeli..Bir de tereyağı-bitkisel yağ (Ben fındık yağını tercih ederim)karışımı kullanmalı ve iyice kızmış tavaya koymalısınız.
Harika bir lezzet. İster üstüne peynir, ister omlet ister tereyeğı-reçel koyun harika bir tat...
Bir öneri daha; ekmek kızarırken bir tarafını yeni çevirdiğinizde hemen üzerine jambon ve kaşar dilimi koyun. Altı pişerken üstte de bunlar yumuşuyor..Sonraaa damakta çılgın şeyler oluyor.
Yaaa kahvaltı ne güzel bir şeeeeey..


Cumartesi, Şubat 08, 2014

Yenişehir'de Bir Öğle Vakti, Sevgi Soysal

Sevgi Soysal'ı ilk defa okuyorum. Kuzenim Fatoş ile kitap değiş-tokuşu yapmaya karar  verdik ve bu ondan aldığım ilk kitap oldu. Ne tesadüftür ki Ankara kızılay çevresinde geçen romana başladığım gün ben de Ankara'da idim..Romanda sık geçen Piknik'in önünden geçip Sakarya Caddesi boyunca dolaştım..

 
Sevgi Soysal bu romanı cezaevindeyken yazmış ve 1974 Orhan Kemal roman ödülünü almış.  Bazıları bu ödülü aldığı için eleştirmiş çünkü pek roman havası yok. Kısa hikayelerden oluşuyor gibi ama kitabın yarısına doğru bu hikayeler bütünlük kazanıyor. Zaman,1970’lerin Ankara’sının Kızılay semtinde bir öğle vaktidir. Gerçekte bu kısa zaman kesiti anlatılır, ancak geriye doğru bakışlarla metin zenginleştirilmiştir...Geçekçi üslüpla yazılmış romanda 1970'lerin Türkiyesi'nin toplumsal koşulları tahlil edilmiştir.
Kısa bölümlerde, Ahmet, Hatice Hanım,Necip Bey, Mehtap,Güngör,Prof.Salih Bey ..gibi kişilerin kısaca hayatlarını,hayata bakışlarını ve bir gününü anlatıyor her bölümde. Ama bu kişilere dair anlattığı bazı şeyler ortak. Mevhibe Hanımların yaşadığı bina çevresinde dönüyor, kişilerin bazıları birbirini tanıyor bazıları da bir olay sırasında aynı yerde bulunuyor..7.hikayeden sonra bütünleşen konu son iki bölüm kalaya kadar bu şekilde devam edip sonra yine eski haline dönüyor..Karışık değil. Gayet sade ve okunması kolay bir roman.  Dili güzel. Hikaye çok ilgi çekici olmasa da çok güzel karakter tahlilleri ve betimlemeler var.






















Sevgi Soysal mimar-bürokrat bir baba ile Alman annenin altı çocuğundan biridir. Arkeoloji okumuştur. Almanya'da tiyatro dersleri almıştır. Üçücü eşi Mümtaz Soysal'dır. Yakalandığı kanser hastalığı nedeniyle kırk yaşında vefat etmiştir.
Yenişehir'de Bir Öğle Vakti, İletişim Yayınları,2013