Perşembe, Ekim 30, 2014

Crate & Barrel

Zorlu Center'daki ikinci durağımız ev dekorasyon ürünleri bulunan Amerikan Crate and Barrel'dı. Ben çoğu şeyi çok beğendim. Özellikle mutfak bölümü çok kapsamlı ve güzeldi. Renklere hayran kaldım.

nevresim, çarşaf takımları...

döküm tencere ve tavalar...

ahşap sunum ve kesme tahtaları...

dekor amaçlı ahşap ürünler... 

porselen takımlar...







hepsi güzeldi. Hiç akla gelmeyecek" bunu da mı yapmışlar" dedirtecek ürünler vardı.Farklı zevklere hitap ediyordu bence. Bazı ürünlerin fazlaca pahalı olduğunu düşünüyorum. Sanırım indirim zamanını bekleyeceğim.
İkinci mağazayı Akasya Acıbadem'de açmışlar.

Salı, Ekim 28, 2014

Eataly, Zorlu Center

Arkadaşım Selen'le hafta sonu Zorlu Center'ın içinde açılan Eataly adlı İtalyan market-restoranına gittik. Restoranları desem daha doğru. İçinde restoran, cafe ve fırınlar var. Gezmeye başlamadan önce birer kahve içip rikottalı vişneli tatlı yedik. Normalde daha önce içtiğim İlly kahveden hoşlanmamıştım ama buradakini sevdim. Taze çekilmiş olması veya kullanılan makine önemli tabi.
Selen daha önce iki kez gelmişti ve beni o gezdirdi diyebiliriim. Çünkü burda yolunuzu kaybetmeniz mümkün.
10 yıl önce ilk kez Torino'da açılan Eataly'nin amacı en güzel İtalyan yemeklerini yapmak, satmak ve öğretmek. Burada bazen makarna yapım kursları vb. oluyor.

Fikir çok güzel. Bizde de benzer yerlerin açılmasını çok isterim.
Burda gözüm döndü, ikinci gelişimde alacağım şeyleri planladım.

Aromalı sabunlar, zeytinyağları, peynirler, şaraplar, makarnalar, soslar, mutfak gereçleri daha neler neler.




Burada en az iki-üç saatinizi geçirip sonra da restoranların birinde karnınızı doyurun derim.
 
 
 

Cuma, Ekim 24, 2014

Salt Beyoğlu

Salt Beyoğlu'nda sergi konusu çocuklarınızın da ilgisini çekebilir. Beraber gezmek isterseniz yolunuz düştüğünde "yazlık" konulu bu sergiyi kaçırmayın derim. Sergi dışında açık sinemada Perşembe günleri film gösterimi olacak.





Anneannemden Bana Kalan

Anneanneler özeldir. Annelerimizin kokusunu taşırlar.
(Ben illa bir erkil olacaksak ataerkil olmayı değil anaerkil olmayı savunuyorum. Kan bağının erkekten erkeğe değil, doğum yoluyla kadından kadına geçtiğini düşünüyorum.Alışkanlıklar, ailenin yapısı vb.özellikler de kadının anasından öğrendiklerini uygulamasıyla aktarıldığı için anaerkiliz aslında görünürde öyle olmasak da. Eski Türklerde olduğu gibi.)

Neyse konuyu dağıtmayayım. Anneannemden bahsedeceğim biraz.
İnce uzun ve zayıf biri idi. Zayıflığı genetik miydi bilmiyorum ama şeker, kalp, tansiyon vs. hastalıklarının pek çoğu onda olduğu için yediklerine de dikkat ederdi. Yüz ifadesi, çok komik veya çok çok kızacağı bir durum olmadığı sürece hep aynıydı. Yani bakışlarından çok şey anlamazdınız. Konuşması gerekirdi. Başındaki siyah örtüyü evde dolaşırken iki yanından sarkıtır ancak dışarı çıkacağı zaman önden bir düğüm yapardı. Akşam olup yatma vakti yaklaştığında odada olanları umursamadan odanın içinde geze geze yavaş yavaş soyunmaya başlar, uzun don ve içlik olarak giydiği geceliği ile kalırdı. Sık sık elleri arkasında gezinirdi. Her odada olan durumdan haberdardı. Dayımlarla birlikte yaşardı. Biz oraya gittiğimizde gençler arka odada toplanırdık (bazen de balkonda) pat diye odaya dalıp elinde sigara ile yakalananlara yine o sabit bakışı ile bakardı. Bu durum bize komik geliyordu tabi ama kuzenlerime öyle gelmiyordu..
Dedem televizyonda hiçbir haberi kaçırmazdı, anneannem de öyle. Ama televizyona bakmadan. Başka şeylerle ilgileniyor gibi görünür ama tek kelimeyi kaçırmazdı. Bu kadar keskin bir hafızaya sahip birini daha görmedim. Ben çalışmaya başladığımda maaşımı sormuştu bana, (ve tüm tanıdık ve torunlarına tabi) yıllar içindeki zamlarımla beraber -ki ben çoğunu unutmuştum- kuruşu kuruşuna aldığım parayı bilirdi. Her şeyi bilir ve aklında tutardı. Sanki beyin jimnastiği yapıyor gibiydi. Kuzenim hep anlatır, yanında bulmaca çözerken "bilmem nerenin devlet başkanı" gibi bir soruyu yüksek sesle düşünmüş anneannem cevabı pat diye söyleyivermiş. Kuzenim şaşkınlıktan donakalmış.
Tabi pek çok yaşlı gibi örgü örerdi. Çetik,eldiven, çorap,küçük heybe ve bebek yelekleri örerdi. Örgüleri genelde desenli ve modelliydi. Çorap ve heybeler kilim desenliydi. Örgü örmeyi anneannemden öğrendim ben. Yakınında örgüsüne ilgi gösteren birileri varsa tarif etmeye başlardı hemen. Yanına otururdum arada bir bana uzatarak anlatırdı nasıl yaptığını. İncecik iplerle eldivenler yapardı. Ya da çantalara takmalık minicik eldivenler. Beş şişle çorap örerken şişleri nasıl tuttuğunu ve desenleri nasıl renk renk oluşturduğunu anlatırken sürekli "ipini kip tut" derdi. Bol örgüye tahammülü yoktu. Küçücük bir hatada dahi koca örgüyü üşenmeden sökerdi. Şimdi anlıyorum vakti o kadar çoktu ki hiç acelesi yoktu.. Geçenlerde ben de örgü örerken parmaklarımın ne kadar anneme ve  anneanneme benzediğini fark ettim. Onun parmakları daha ince ve beyazdı sadece.Tırnaklarımızın yapısı bile aynıydı..
Bazı fiziksel özelliklerimiz ve tavırlarımız nesilden nesile aktarılıyor. Yorulunca ayaklarını duvara yaslama huyu anneannemden bana geçmiş. Sürekli bir şeyle ilgilenmek ve boş duramamak da öyle..
Bizim evlenmemizi çok isterdi. 18 yaşından itibaren daha çok düğüne gitmemiz gerektiğini söylüyordu. (Düğünde bulurmuşuz bir koca :-))  Bordo bir bebek yeleği ördü ve anneme verdi yıllar önce. Ben daha üniversitede okuyordum. Bizim duyacağımız yüksek sesle "hangisi önce evlenir ve kızı olursa bu yeleği ona ver" demişti. Ben önce evlenmedim ama ilk kız torunu yapınca yelek benim oldu. Kızım bir yaşlarındayken birkaç kez giydirebildim. Bir daha ki kışa küçük geldi zaten.Ondan hatıralarımın arasında durur. Üstteki fotoğraftaki küçük kutu da çaylarına attığı tatlandırıcı için sürekli yelek cebinde taşıdığı kutuydu..
Onunla ilgili anılarımızı anlatır gülümseriz bazen..

Çarşamba, Ekim 22, 2014

Souq Karaköy

İkincisi düzenlenen sokak panayırı Souq Karaköy'ü merak ettim ve kuzenimle gittik. Aslında Kasımda yapılacak olan el emeği panayırını görmeyi daha çok istiyorum ama bunun da ortamını bir göreyim dedim.
 
Karaköy'de Mumhane Caddesi'nin ara sokaklarının birinde eski depo görünümlü Külah'ta açılmış. Beklediğimden küçük buldum. Genelde yer kaplayan bölüm vintage kıyafetlerdi. Ece ajandası, el yapımı takılar, Niyo çantalar, eski plaklar ilgimi çekti.




 Ama en çok ilgimi çeken şey (ne yalan söyleyeyim diğerleri biraz pahallıydı) cafesine gidip kahvesini içmek istediğim Petra ayağıma gelmişti. Yanında Mangerie"nin nefis browni ikramlarıyla. Daha ne isterim?



 

Perşembe, Ekim 16, 2014

mayalı hamurdan çiçek gibi ekmek

mayalı hamurdan yapılan basit ama göz zevkinize hitap edecek bir ekmek...Maya, un,süt,az tuz ve az şekerden yaptığım hamuru 15 dakika oda ısısında beklettim sonra aşağıda olduğu gibi ince uzun açtım,üst ve alttan birer cm bırakacak şekilde kesikler açtım.

 İkiye katlayıp simit gibi kıvırıp tepsiye koydum. Daha küçük iç içe böyle daireler yapıp üst üste koydum.

Sıcak fırında (200 derecede ısıtıp 180 dereceye indirilmiş) beş dakika pişirip çıkarttım. Yumurta sarısı sürüp tekrar fırına verdim. Üstü kızarınca içi de pişmiş oldu.

Görüntü aşağıdaki gibi iç açıcı oldu. Lokma lokma koparıp yiyorsunuz. Çocuklar da bayılıyor. 

bu ekmeği fırından alacağınız ekmek hamuru ile yapabilirsiniz. Milföy ile yapılabilir. Hatta şeritleri kesmeden önce üstüne çikolatalı fındık kreması, reçel, haşhaş vb. sürüp içi dolu bir şeyler de yapabilirsiniz.
Afiyet olsun.

Salı, Ekim 14, 2014

tabure boyama

Bu taburenin başına gelenler diğer üçünün de başına gelecek. Zaten 5 yıl önce boyamak için İkea'dan almıştım. Boyayıp küçük sehpa olarak kullanacaktım. Kısmet bu güneymiş. Ahşap boyası ile boyadım. Bir gün sonrada mat cila vurdum. 50 kat vernik alıp bir de onu sürücem. Çünkü üstüne bardak vs. koyabiliyorsunuz. 50 kat vernikle cilaladığım tepsiyi yıllarca kullanmış hatta yıkamıştım. Hiç etkilenmiyor."


 Benim çok hoşuma gitti. İkinciyi çini desenli boyamayı planladım. Hatta desenleri çizdim ama boyalarım çok az ve fırçalarım takviye istiyor. İnce hatları çalışırken zorlandım.

Av ve Gezi, F.C.Selous

"beni okuuu, aç şu kapağıı" gibi sesler geliyor kitaplardan :-)
sözüm ona İngilizce çalışabilmek için kitap okumaya biraz ara vereyim dedim ama bu kadar dayanabildim. Şimdiki kararım çok kalın olmayan kısa sürede bitebilecek kitaplar okumak bir süre. Listemdeki kitaplardan ince olanların siparişini vericem yani.
 Neyse. Av ve Gezi kitabı YKY'dan çıkmış F.C.Selous'un günümüzden 130 yıl kadar önce batı Anadolu topraklarına yaptığı av gezilerini içeriyor. Av kısmı hiç ilgimi çekmiyor. İlgimi çeken kısmı o yıllarda Anadolu'nun durumu ve bir yabancının gözlemleri. İnsanların sefaleti, fiziksel özellikleri, yaşam şekilleri, genel karakterlerine dair çok tarafsız gözlemleri var. Karşılaştığı hemen hemen herkes yapabildiği her çeşit yardımı yapıyor.

İlgi çekici bir yorumu şuydu; her gün sık sık Müslümanların ayakkabılarını çıkarıp önlerine küçük bir halı serip eğilip kalkmaları yani namaz kılmaları yazar tarafından "bunu günde defalarca yapmak pek Avrupalılara göre değil sanırım. Çünkü çok meşguller, çalışıyorlar" şeklinde yorumlanmış. Yani günlük ibadete ayrılan zamanı fazla bulmuştu.
Köyleri ve kasabaları gayet sade bir dille ve ilgisini çeken yanlarıyla anlatmış. Yer isimlerini duyduğu gibi yazmış ama çeviren (av merakı olan da biri zaten)günümüz adıyla vermiş.
Hanların durumu ve bazı köylülerin durumu içler acısı. Sefaleti gözler önüne sermiş.
İlgi alanınıza giriyorsa tavsiye ederim.

Perşembe, Ekim 09, 2014

kahve tutkusunu zevke dönüştürmek

Bu günlerde yeni bir uğraş edindim kendime.. Uğraş dedimse öyle uzun boylu değil. Sosyal medyada gezerken gördüğüm bazı paylaşımlar bendeki bazı merakları açığa çıkarmış olacak ki sunum zevkimi tetikledi. Bundan on sene önce ne yediğim içtiğim önemliydi benim için, bunun nasıl sunulduğu çok da mühim değildi. Örneğin bir-iki kahve kupam vardı ince seramikten başkasını almazdım. Şimdi kahve veya yemek sunumlarıma ayrı bir özen gösterir oldum. Günde iki kez içtiğim kahveyi güzel bir fincanda ve yanında hoş ve uyumlu tabak veya servis elemanlarıyla yapmaya çalışıyorum. Göz zevkime de hitap ediyorum yani. Oldum olası görsel yanı kuvvetli, görsel öğrenen ve öğretebilen biriydim zaten. Bu durum bana cuk oturdu. Şimdi bununla ilgili bütçemi aşmayacak birikimler yapmaya çalışıyorum.


















Bu fotoğraftaki tahta mini boy fırıncı küreği veya spatula da denilebilir. Selencim bana sindcraft diye bir yerden bulup fotosunu yollamıştı. Ben de oradaki sunum tahtalarından etkilenip sapını önce beyaza boyayp başka renklerle desenledim. 10 dakikamı aldı ama çok hoşuma gitti.kalp şeklindeki bardak altlığını kendim ördüm.
Aşağıdakipeynir tahtasını Amorf Odun'dan aldım. Çukurcuma'dan. Ahşabın her haline bayılıyorum.


Aşağıdaki küçük tepsileri de cafelerde görürdüm. Mısır Çarşısı'nın yan sokağındaki züccaciyenin birinden aldım. Tek kişilik Türk kahvesi sunumlarında kahve, su,peçete,lokum vs. bir arada servis etmek hoşuma gidiyor. Tanesi 2 tl. Bardak altlığı yine benim örgüm.