Cuma, Nisan 24, 2015

Kılıç Ali Paşa Camii, Tophane

Mimar Sinan'ın 1580 yılında Kılıç Ali Paşa için yaptığı bu muhteşem cami Tophane semtinde bulunuyor.
Acaba Tophane'ye nargile içmek için gidenlerden kaç kişinin dikkatini çekmiştir kaç kişinin haberi vardır böyle bir camiden bilemiyorum.

Ayasofya'nın küçük bir kopyasıdır adeta. (Sinan'ın neden Ayasofya'yı model aldığı bilinmiyor) Gerçekten de içi çok benziyor. Bir iddiaya göre Mimar Sinan'ın kendisi bizzat yapmamış kalfalarına yaptırmıştır. 2-3 yıl önce restorasyondaydı. İçini gezmek istemiştim ama olmamıştı. Bu kez cumartesi günü bomboş olduğu bir vakitte gittik. Dışarıdaki gürültüye inat içerisi serin ve sessizdi.



Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa III.Murat'tan cami yapmak için yer göstermesini ister. Padişah gülerek "madem ki Kaptanı- Deryasın o zaman denizin içine yap" der. Bunun üzerine şimdiki yeri taş, moloz ve toprak ile doldurularak cami inşa edilir. Aslında yapıldığı zaman denize sıfırmış ama zamanla bu doldurma işi belli ki daha da ileri gitmiş. Cami şimdi epey içerde kalmış.

Aslında 60 yıl önce yol yapım çalışması sırasında avlu biraz geri çekilmeseymiş çok daha geniş bir giriş avlusu olacaktı.
Denize bakan tarafta yer alan sekizgen planlı türbe Kılıç Ali Paşa'ya aittir. Aynı zamanda bahçesinde pek çok levendin mezarı bulunmaktadır. Hatta aşağıda fotoğrafı olan bu mezarlardan birinin denizciye ait olduğu çok belli zaten.

Cami içinde İznik çinileri ve nefis vitraylar vardır.

Hemen karşısında I.Mahmut'un yaptırdığı çeşme.

Ayrıca bir deniz savaşında Osmanlı askerlerine esir düşen ünlü yazar Cervantes'in de bu caminin inşasında çalıştığı söylenir. Daha sonradan inşaatta çalışan esirlerin listesi incelenmiş ve adı görülmüştür. (Madrid'de bir asilzadeyi yaralayan Cervantes'in sürgün ve sağ eli kesilme cezası almamak için kaçıp orduya yazıldığı rivayet edilir. O sırada Haçlılar ile Osmanlı arasında İnebahtı Savaşı yapılır. Ne acıdır ki bu savaşa katılan Cervantes sol kolundan olur ve dört yıl sonra başka bir olayda da Osmanlı'ya esir düşer. -Arkadaşları ona El Manço Lepanto” (İnebahtı Çolağı) lâkabı takmıştır.Camide duvar işçiliğinde çalışır. İnşaat bitince de özgürlüğüne kavuşur.)

PG Art Gallery, Dictionarium, Kemal Tufan sergisi

İnstagramdan bu galerinin çalışmalarını takip ediyordum. Kemal Tufan'ın kalem şeklindeki heykellerinden oluşan sergisi çok ilgimi çekti ve kızımla kendime bir gezi planı yapıp bunu da dahil ettim.
Taksim'den gidecek olursanız Galatasaray'dan aşağı iniyor ve Boğazkesen caddesinden devam ediyorsunuz. Solda kalıyor. (Bu arada karşı çaprazında nefis bir simit fırını var. Onu da es geçmeyin.)
Bu cadde ilginç bir cadde. Hem yeni tasarım dükkanları hem de eski mahalle kahvesi veya bakkalı bir arada. Yakın gelecekte popüler olacağı belli. Yeri çok merkezi.
Benim anladığım, sanatçı kalemi bilinen yazma işlevinin yanı sıra zamanı kayıt altına alma aracı olarak da düşünmüş ve bununla bağlantılı olarak kalemi kitap, gözlük, ağaç, görüntü, işaret dili vb. ile birlikte kullanmış.


üstteki heykelde el figürleri var. Bunlar işaret diline göre yapılmış el figürleri.

fotoğraftan anlaşılmıyor ama bu ağaç kütüğünün içinde küçük ekranlar ve uzayıp giden yollar var.
Düşünce çok güzel. Kalemin içinden geçenler gibi, kalemin tükenmez zihni gibi.. Daha çok şey çağrıştırıyor. Fotoğraftan da anlaşıldığı üzre kızım bu heykellere bayıldı. Hepsi ayrı ayrı çok ilgisini çekti. 
Hepsinin üzerine saatlerce konuşulabilir.
Fikir çok hoşumuza gitti. Emeğine sağlık Kemal Tufan'ın.

Kalem imgesini salt bir yazı yazma enstrümanı olmanın ötesinde, kişisel ve toplumsal belleğin kayıtlarına yönelik bir gösterge olarak kullanan Tufan, bu kalemlerin yüzeylerine kör ve sağır-dilsiz alfabeleriyle yazılmış anlatımlar inşa etmiş. Kayda alınamayan sözlü kültürün ve yazılı olmayan işaret dillerinin belleğimizin arka katmanlarında kapladığı yerin, üç boyutlu bir sunumunu meydana getiriyor.(http://www.pgartgallery.com/)

Pazar, Nisan 19, 2015

Çocukla gezmek isteyenlere öneriler

Akıl vermek olarak algılanmasın, zira bundan pek hoşlanmam. Çocukla gezmek için epeyce mücadele etmiş biri olarak tecrübeli sayılırım. İstedim ki burada fikirlerimi paylaşayım, başkaları da deneyimlerini yazsın ve biraz yardımcı olabilirsek ne mutlu..

Ülkemiz ve özellikle İstanbul'un pek çok yeri çocuğunuz ile gezmek için uygun değil. Bu bazen yol ve kaldırımların durumundan bazen trafikten ve kullandığınız toplu taşıma araçlarından, bazen gittiğiniz restoranlarda çocuk için seçenek olmamasından kaynaklanıyor. Benim temel düşüncem 4 yaşını üç ay önce doldurmuş kızımla gidebileceğim her yere gitmek. İstanbul'da ayak basmadığı pek az yer kaldı. Şehir dışında da Bodrum, Ankara, Antep ve Hatay'ı gördü. İlk birbuçuk sene ben de hiçbir yere gidemedim onunla ama baktım ki hem ben sıkılıyorum hem de o gezerek görerek büyüsün istiyorum. Yoksa anneme de bırakır gezerim..
Bence bunlara dikkat edersek işimiz kolaylaşır.
1. Seyahatinize uygun hafif bir çocuk arabası edinin. Çok kapsamlı ve ağır olmasın. Biz hala düz yerlerde baston puset kullanıyoruz. Çocuğun da benimle 5-6 kilometre yürümesini istemem. (Sultanahmet, Moda, İstiklal Caddesi, Emirgan, Bebek, Fenerbahçe, Kadıköy'ün bazı yerleri, Karaköy çocuk arabasına uygun ama Galata, Eyüp, Ortaköy, Süleymaniye'den aşağı, Cihangir vb.uygun değil çünkü kaldırımlar dar, bozuk veya merdivenli.
2. Kullanışlı bir sırt çantanız olsun. Fazla eşya almayın, hafif ve az yer kaplayacak giysiler alın yanınıza. Şapka, yağmurluk vb.mevsime göre konulabilir.
3. Su ve yolda atıştırmalık muz,ceviz, krep vb çok kurtarıcı oluyor. Bir de küçük bir kapaklı kap alın, bazen bir yerde yediği şeyi bitiremiyor yanınıza almak en iyisi oluyor.
4. Sıkılınca onu oyalayacak kitap, boya kalemi, hamur, minik oyuncak çok gerekli.
5.Günlük gezi de olsa rotanızı planlayın. Baston puseti yanınıza alıp almayacağınıza karar verin ve en kestirme yolları kafanızda oluşturun. Mesela dün ben kızımla otobüsle Taksim'e gittim. Tarlabaşı'nda inip Odakule'den İstiklal'e döndük ve Galatasaray' dan aşağı indik o cadde boyunca hem gitmek istediğim cafe hem göreceğim sanat galerisi hem de müze mevcuttu. Yolun en sonunda küçük bir park molası verdik tramvaya binip geri döndük. Yolda onun da ilgisini çeken şeylere baktık. Tarihi caminin halılarında koşturmak hoşuna gitti, galeriye bayıldı. Onu da sıkmadan kısa bir güzergahta iki saatte yapacağımızı yaptık.Sık sık küçük molacıklar verdik, kitapçı gezdik, simit yedik vb.
Bir iki sıkıntıda hemen pes etmeyin zaman tanıyın çok çabuk alışıyorlar.
Şimdi yeni rotalar belirliyorum.

Perşembe, Nisan 16, 2015

Fareler ve İnsanlar, John Steinbeck

Bu kitabı okuduğumu sanıyordum. Çok uzun zaman önce okudum ama hatırlamıyorum diye düşünüyordum. Ama okumaya başladıktan sonra hiç bir şey hatırlamadığı fark ettim ve utandım açıkçası. Böyle önemli, bir kitabı daha önce okumalıydım dedim.

Aslında uzun bir hikaye kitabı gibi. Kısa roman.
İki gezgin çiftlik işçisinin Kaliforniya'da bir çiftlikte yaşadıkları trajik bir öykü bu. George ve Lennie. George zeki ve çevik, Lennie ise çok iri yarı, güçlü ama biraz algılama özürlüdür. İkisinin de günün birinde küçük bir toprak edinip orada kendi bahçelerinde çalışma hayalleri vardır. Lennie'nin hayali ise okşayabileceği yumuşak tavşanlardır.
İlk defa 1937'de yayınlanmış. Olaylar çok çabuk gelişiyor. Uzun uzun tasvirler yok. Anlatım gayet sade. Ben genelde Oda yayın evinin çevirilerini beğenmem ama bu kitabınki iyiydi. Okurken rahatsız etmedi.
Steinbeck kendisi de bir zamanlar gezgin çiftlik işçisiymiş.
"Ben kendim de bayağı uzun bir süre göçmen işçiydim. Öykünün geçtiği yerlerde çalıştım. Karakterler bir yere kadar, çeşitli insanların karışımıyla ortaya çıktı. Lennie ise gerçek biriydi. Şu anda Kaliforniya'daki bir akıl hastanesinde. Onunla haftalar boyunca yan yana çalıştım. Gerçek Lennie bir kızı değil, bir ustabaşını öldürdü. Kızgındı, çünkü patron arkadaşını işten çıkarmıştı, Lennie de dirgeni karnına saplayıverdi. Bunu arka arkaya defalarca yapışını izlediğimi anlatmaktan nefret ediyorum. Onu, çok geç olmadan durdurmayı başaramadık."
John Steinbeck'in New York Times'da çıkan röportajından. (1937)

Salı, Nisan 14, 2015

keçe telefon kılıfı

keçe ile uğraşmak çok zevkli. Ondan pek çok şey yapılabilir. Telefon kılıfı ve gözlük kılıfı da bunlardan biri. Kumaşla, boncukla, pulla veya renkli iplerle süslemek de çok zevkli.

Telefon kılıfının alt katını kalın keçe üst katını orta incelikte keçe kullandım. Çünkü üst katına başka kumaş veya keçelerden eklemeler yaptım. Daha da kalın ve kaba durmasın diye zemini orta incelikte bir keçe kullandım. İstediğiniz deseni çalışabilirsiniz.