Cuma, Kasım 27, 2015

Amok Koşucusu, Stefan Zweig

190 sayfalık kısa hikayelerden oluşan muhteşem bir kitap. En uzun hikaye kitaba da adını veren Amok Koşucusu.

Her hikaye kötü bitse de, genelde hayatta bir yere gelememiş veya mutsuz, kayıp insanları anlatsa da iç karartıcı ama dil ve anlatım güzel.
İnsan ruhunun en güçsüz en açıklaması zor ilkel yanlarını ele alıp onun üzerine gittiği bu öykülerin her biri bir başyapıt ve bence her birinden bir roman çıkabilirmiş veya filme çekilebilir..
Zweig insanın ruh halini çok iyi anlatabilen bir yazar.
Kitaba adını veren Amok, Malezya gibi tropikal ülkelerde görülebilen bir ruh hezeyanı. Aşırı rutubetli havada, bunalımda olan kişilerin alkol almasıyla ortaya çıkabilen bu durum bir çeşit cinnet. Sonradan hatırlamıyorlar. Ellerine aldıkları bıçak veya silah vb. ile deli gibi koşup sorgusuzca önüne geleni katlediyorlar. Hikaye de bununla çok alakalı. İsim çok güzel oturmuş bence.
Yazar İkinci Dünya Savaşı sırasında karısıyla birlikte intihar edip yaşamına son vermiştir.
Orjinal isim: Der Amoklaufer

Perşembe, Kasım 19, 2015

havalar soğuyor, bere örelim

Bu sonbaharda evdeki fazla iplerime 2-3 çile farklı renkler ekleyerek çocuk beresi yapmaya başladım.

Kızıma, yeğenime ve arkadaşlarımın çocuklarına. Hem stres atıyorum, zihnimi dinlendiriyorum hem de hediye üretiyorum.

Pinterestten veya kendi hayal gücümden çıkardığım modeller bunlar. Çok zevkli tavsiye ederim.
Çoğunlukla 4 numaralı şişle lastiğini örüp (çocuksa 70-80 ilmek başlayıp, büyükse 80-90 ilmek)
ipin kalınlığına göre 5-6 numara şişle devam ediyorum.

Tam kafaya göre olacaksa benim bir karışım kadar örüp yavaş yavaş azaltıp kesiyorum, tepeden sarksın istiyorsam biraz daha uzatıyorum.
Tepeye de ponpon..

Pazartesi, Kasım 16, 2015

O Pera'daki Hayalet, Sezer Duru-Orhan Duru

Yıllar önce okuduğum Tezer Özlü'nün bir kitabında Oğuz Alplaçin nam-ı diğer "Hayalet Oğuz" u duymuştum ve hatta orada kısaca bahsedilen bu kişiyi merak etmiştim. İşte bu amaçla bu kitabı aldım. Bu kitap, onu tanıyan, samimi olan veya olmayan pek çok yazar ve sanatçının anı ve fikirlerinden oluşuyor.

Hayatı hakkında pek konuşmayı sevmeyen (fakat sonradan anlıyorsunuz ki Diyarbakırlı zengin bir aileden geliyor) iyi eğitim almış, dünyada bir dikili ağacı olmayan, hep başkalarının evinde yaşayan ve genç yaşta ölmüş biri Hayalet Oğuz. Bu yaşam tarzını sürdürebilmek de pek kolay değil. Üzerindeki giysiden başka hiçbir şeyi yok. Onu temizleyip giyiyor ve eskiyince atıp yenisini alıyor. Kendisine evini açanlar, sohbeti ve bilgisinden hoşlananlarla zaman geçiriyor. Kimseye rahatsızlık vermeden gerçek bir hayalet gibi yaşıyor. Çok etkileyici biraz da üzücü bir hayat.
Çeviri yaparak hayatını kazanıyor. Para kazandığında dostlarıyla yemeği seviyor. Hiçbir mülkiyet özentisi yok. İsteseydi zengin bir hayat yaşayabilecekken.
Şimdi durup hayatımıza baktığımızda aslında sorgulamamız gereken çok şey yok mu?

İstanbul Contemporary Art Fuarı

Çağdaş-güncel sanat, yani Contemporary Art Fuarı'na nihayet bu sene gidebildim. Bundan önceki iki sene işlerimi denk getirip gidememiştim. İyi ki bu sene gidebildim. Çok beğendim.


Bu sene İstanbul'da 10.gerçekleşen fuarda 24 ülkeden 102 galeri vardı. 4 gün sürdü.


Bazı eserler önünde durup "acaba bu ne anlama geliyor? ya da bunu niye yapmış olabilir" dediğim de oldu tabi. Ama sanat bence herkesin her eser üzerinde aynı şeyi düşünmesi de değildir.


Ortak paydada buluşabilirsiniz ama anlamını düşünmeden sırf estetik olarak da hoşunuza gidebilir.
Bazı eserlerdeki o yaratıcı zekaya hayran kaldım, bazılarındaki renk uyumu ve zarifliğe veya inandırıcılığa,sabıra hayran kaldım.

Hepsinde aynı duygum yoktu tabi. Ama genel olarak o kadar sanat eserini bir arada görmek ve iki-üç saatimi orada geçirmek hoşuma gitti.
Sanat eğitimi almanın kıyısından dönmüş ve sanata yatkınlığı olan birisi olarak çıkışta şu hislere sahiptim "keşke heykel bölümünde okuyabilseydim"..